Bu köşeyi yakından takip edenlerin aşina olduğu bir konudur. Almanya’da 2022 yılının son günlerinde gündeme gelen ve yargı safhasına dair basına pek de bilgi sızmayan darbe girişimi iddiasına bağlı olarak yürütülen bir soruşturma vardı. Savcılığın iddiasına göre, aralarında aristokrat ve siyaseti kökenlilerin de bulunduğu grup parlamentoyu basmayı planlamışlardı. Aşırı sağcı gruplarla da bağlantılı darbeciler amaçlarına ulaşamadılar. Ancak onların Almanya’daki koalisyon hükümetine de son verecek girişimlerini bir başka faktör hedefe ulaştırdı: Otomotiv sektörü… Angela Merkel’in siyaseti bırakmasının ardından türbülansa giren Almanya’daki siyasi istikrara son darbeyi Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller Partisi ile 2021 yılından bu yana koalisyon hükümetini yürüten Hür Demokrat Parti vurdu. Hür Demokrat Parti’nin Başbakan Scholz’un önüne koyduğu 18 sayfalık program 6 Kasım günü iplerin kopmasına yol açtı. Ülke ekonomisindeki kötü gidişata karşı önlemleri içeren bu belgenin, sınıf bilincine sahip işveren kesiminin temsilcisi Hür Demokrat Parti tarafından gündeme getirilmiş olması, meselenin temelinde otomotiv sektöründe yaşanan krizin yattığı ihtimalini güçlendiriyor.
İŞVEREN KESİMİ SCHOLZ’UN 2025 EYLÜL’ÜNE KADAR İKTİDARDA KALMASINA “HAYIR” DEDİUkrayna-Rusya Savaşı’nın alevlenmesiyle artan enerji maliyetlerini kontrol altına alamayan, haliyle enflasyon ve hayat pahalılığının tetiklenmesini önleyemeyen Scholz başbakanlığındaki koalisyon hükümeti zaten önü alınamayan bir kan kaybı ile karşı karşıyaydı. Önce Avrupa Parlamentosu seçimleri ardından eyalet Eyalet aşırı sağın gözardı edilemeyecek başarısı ile koalisyon hükümetinin kamuoyu desteğinin yüzde 20’nin altına düşerken, ülkenin en büyük endüstriyel markasının altığı küçülme kararı gidişata tuz biber ekti. Volkwagen’in açıkladığı küçülme kararları, normal takvime göre 2025 yılının Eylül ayında yapılması gereken seçimin önümüzdeki Şubat ayının 23’üne çekilmesine yol açtı. Volkswagen krizi öyle anlaşılıyor ki kısa vadede yalnızca Almanya’daki siyasi ve sosyo-ekonomik düzeni değil, Avrupa Birliği genelindeki dengeleri de biçimlendirecek. Peki Volkswagen’i bu denli hayati kararlar almaya iten sebepler neydi? Elbette, Rusya-Ukrayna savaşının enerji maliyetlerine vurduğu darbe Alman otomotiv endüstrisinin rekabet gücünü azaltırken, Çin Halk Cumhuriyeti pazarındaki payını da büyük ölçüde azalttı. Çin malı elektrikli araçların da pazar paylarını artırmaları Alman otomotiv markasını 87 yıllık tarihinde görülmemiş kararları almaya zorladı. Önce 1 fabrika olarak açıklanan kapanacak tesis sayısının Kasım ayı itibarıyla 3 olduğu netleşti ve bunların tamamı Almanya topraklarında. Ayrıca çalışanların ücretlerinde yüzde 10’luk bir kesintiye gidilmesi ve ücretlerin dondurulması da gündemde. Bu kararlar yalnızca ekonomik boyutuyla sınırlı kalmayacak. İşveren kesimi ile işçi sendikaları arasında, işten çıkarmaların gündeme gelmemesine dair 30 yıldır devam eden uzlaşmanın da sonu olacak. Şüphesiz bu süreç, 20’inci yüzyılda Büyük Buhran’dakine benzer sonuçlar ortaya çıkarmaya muktedir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından hiperenflasyon ve işsizliğin hakim olduğu Almanya’da 1928, 1930 ve 1932 yıllarında yapılan seçimler bir yandan siyasi istikrarsızlığın göstergesi olurken, bir yandan da Nasyonal Sosyalist Parti’nin yani Adolf Hitler liderliğindeki Nazilerin yükselişine zemin hazırlamıştı.
KÜÇÜLME KARARLARI OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE VİRÜS GİBİ YAYILIYOROtomotiv sektöründe krizle yüzleşen tek marka Volkswagen değil, aynı grubun içerisinde bulunan Audi, 28 Şubat 2025’te Brüksel’deki fabrikasını kapatmaya hazırlanıyor. Bu fabrikanın kapanmasıyla işsiz kalacak 3 bin kişiye, en az bin 500 işçinin daha ekleneceği tahmin ediliyor. Sıradaki bir diğer marka ise Nissan. Nissan da 2025 yılı ile beraber 9 bin kişiyi işten çıkarmayı ve küresel üretim kapasitesini yüzde 20 daraltmayı hedefliyor. Nissan bu kararlarla 3 milyar dolar tasarruf yapmayı amaçlıyor. Kimi uzmanlara göre, otomotiv sektörüne ve küresel ekonomilere bir virüs gibi yayılan daralma salgınının yalnızca enerji maliyetlerinin yükselmesiyle açıklamak da mümkün değil. Kömürün yerini petrolün alması sürecinde yaşandığı gibi bugün fosil yakıtlı araçların yerini elektrikli araçların aldığı bir dönem yaşanmakta. Bu dönüşüm, otomotiv sektörünün güçlü olduğu ülkelerde iş gücünün yeniden yapılandırılması ihtiyacını da kaçınılmaz şekilde beraberinde getirecek. Bunun anlamı, Avrupa’da mavi yakalılar ile siyasi iktidarlar ve işveren kesimi arasındaki çelişkilerin 20’inci yüzyılın başında olduğu gibi derinleşeceği bir sürecin gelmekte olduğu. Almanya ve İtalya şu anda bu dönüşümün ve çelişkilerin en şiddetli biçimde kendisini göstereceği ülkeler olarak ön plana çıkıyor. Aşırı sağın, yükselişte olduğu bu iki ülkenin bir yandan da düzensiz göç dalgaları ile şekillenen krizlerin de merkezinde olduğu dikkatlerden kaçmamalı. Bunların üzerine bir de Amerika Birleşik Devletleri’nde başkanlığa yeniden Trump’ın seçilmesini eklersek, 2025’in küresel kırılganlıkların arttığı bir yıl olacağını söylemek için kahin olmaya gerek kalmayacaktır. ABD-Avrupa-Çin Halk Cumhuriyeti üçgeninde şiddetlenmesi beklenen ticaret savaşlarının zayiatının otomotiv sektörü olmasını ülkemizin de iyi değerlendirmesi gerekiyor.