BEKLENEN AŞIRI SAĞ FRANSA’DA GÖSTERİMDE

Fransa’da 40 yıldan uzun süredir gerek genel seçimlere gerek Cumhurbaşkanı seçimine, “aşırı sağ korkusu” damgasını vurur. Fransa’nın seçim sath-ı mailine girdiği dönemlerde, Sosyalist Parti ve merkezdeki sağ partiler “aşırı sağ öcüsü”nü yürürlüğe sokarak seçmenlerden kendilerine oy vermelerini istemeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. 1970’li yılların sonlarından 1988’e kadar Fransız halkının siyasete ilgi gösterdiği günlerde seçimlere katılım oranı yüzde 80’lere ulaşıyordu ve bu strateji, aşırı sağı etkisiz hale getirmeye yetiyordu. Ancak Birinci Soğuk Savaş’ın sona ermesi Fransız seçmenin sandığa olan ilgisini de azalttı. 2010’lı yıllarda seçime katılım yüzde 44 seviyesine kadar geriledi. Dahası, her seçimde halkı aşırı sağ ile korkutan Sosyalist Parti ve Cumhuriyetçiler ne hikmetse, sandıktaki bu geçici işbirliğini, aşırı sağı besleyen faktörleri ortadan kaldırmaya yönelik siyasetlere dönüştürme kabiliyetini ve inisiyatifini gösteremedi.
AŞIRI SAĞ İKTİDARA 1 GÜNDE GELMİYOR2008 yılındaki küresel ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarının etkilerinin tedavi edilememesi, dahası krizin, çalışan kesimlerin haklarını budayacak şekilde kronik boyutlar kazanması, Arap Baharı’nın etkisi ile Avrupa’ya yönelen göç hareketinin şiddetlenmesi gibi faktörler Fransa’da aşırı sağın hasretle beklediği iktidar sürecinin taşlarını döşedi. Bu sürece 2017 yılından itibaren de, 1958 yılında Charles de Gaulle tarafından tesis edilmiş Beşinci Cumhuriyeti yıkmaya yeminli olduğu anlaşılan Emanuel Macron faktörü eklendi. ABD’de Rothschild yatırım bankasından Fransız siyasetine transfer olan Macron, önce Sosyalist Parti’ye enjekte edildi. Cumhurbaşkanlığı makamının yakınına konumlanan Macron, bakanlık görevi de yaptıktan sonra 2017 yılında Cumhurbaşkanı adayı olmaya karar verince önce Sosyalist Parti’den parçalar kopardı ve kendi partisini kurdu. Ardından merkezde konumlanan “Rönesans Hareketi”ni kurarak, Fransa’da Cumhuriyetçiler ve General de Gaulle çizgisindeki siyaseti savunan kesimleri böldü. Beşinci Cumhuriyetin temel dengelerini başarıyla! alt üst eden Macron, ABD ile denge kurma arayışlarında başarılı olamayıp, Avrupa Birliği’ni güçlendirme konusunda Almanya ile de, Charles de Gaulle- Konrad Adenauer ya da François Mitterand- Helmut Kohl ikilisinin yarattığına benzer bir sinerjiyi harekete geçiremedi. Türkiye ile de Doğu Akdeniz-Karadeniz ve Kafkaslar’da rekabete giren Macron, ikinci Cumhurbaşkanlığı dönemine geldiğinde hem ülkesindeki çiftçi sınıfı hem de işçi sınıfı nezdinde nefret objesine dönüştü. Böylece 2022 seçimlerinde aşırı sağ önce 4 milyon 2 yüz bin oy alarak ilk rekorunu kırdı. 30 Haziran 2024 günü yapılan erken genel seçimlerde ise yeni bir rekora şahit olduk. Katılımın uzun yıllardır rastlanmayan bir düzeye, yüzde 69’a çıktığı seçimde aşırı sağ 10 milyon 4 yüz bin oy aldı.
7 TEMMUZ’DAN SONRASI TUFAN MI? Uzmanların değerlendirmelerine göre ikinci turda aşırı sağ, 577 üyeli Ulusal Parlamentoda 240 ila 270 milletvekilliği alacak ancak salt çoğunluğa ulaşamayacak. Sol ittifakın ise 180 ila 210 sandalye kazanması bekleniyor. Macron’un temsil ettiği merkez siyasetin kazanması beklenen sandalye sayısı en iyi ihtimalle 90’ı bulabilecek. Parlamentonun yalnızca 6’da birine sırtını yaslayan bir Cumhurbaşkanının hükümeti kurması için hangi kanattan başbakan seçeceği şimdiden karmaşık bir problem halini almış durumda. Macron, aşırı sağı hükümet kurmakla görevlendirirse Avrupa Birliği ile ciddi sorunlar yaşaması kaçınılmaz. Başbakanlığın sol ittifaka verilmesi halinde ise Macron açısından bunun sürdürülebilirliği meçhul. Merkez partilerden bir siyasetçinin başbakanlığı üstlenerek sol ile koalisyon kurma arayışı ise büyük ihtimalle Fransa’yı 1950’li yılların başındakine benzer bir krize sürükleyecektir. Hükümet kurma problemi bir şekilde çözülse bile mevcut dengeler dahilinde Macron’un 2027 yılının ilkbahar aylarına kadar cumhurbaşkanı koltuğunda oturması ihtimal dahilinde olmayacak. 7 Temmuz sonrasında Fransa’yı, Kral XV. Louis’ye ( 1715-1774 ) mal edilen ünlü özdeyişteki gelişmeler bekliyor desek herhalde yanlış olmaz: “Benden sonra tufan ( Apres moi, le deluge ). Nitekim XV. Louis’nin ardından tahta çıkan oğlu XVI. Louis döneminde 1789 Fransız devrimi gerçekleşmiş ve devrimden 3 yıl sonra o tufanda XVI. Louis’nin kesik başı giyotin bıçağının önündeki sepete yuvarlanmıştı.
KİM BU FRANSIZ “AŞIRI SAĞI”? Fransa’daki “aşırı sağ” meselesine de kısaca değinmekte yarar var. Malum kimi okuyucular, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın işgaline uğramış, türlü katliamlara maruz kalmış bir ülkenin nasıl olup da savaşın üzerinden 35 yıl geçtikten sonra aşırı sağa meylettiğini merak edebilirler. Almanya’daki Nasyonal Sosyalistler ( Naziler ) 1939 ile 1943 yılları arasında Batı Avrupa’da hakimiyetlerini tesis ettiklerinde yalnız değillerdi. Belçika, Hollanda, Fransa, İskandinav ülkeleri ve hatta İngiltere’de de yandaşları vardı. Bu insanlar İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde bir günde buharlaşıp yok olmadılar ya da fikirlerini değiştirmediler. Dahası, 1953’te Fransa’nın önce Uzakdoğu’daki sömürgelerini ardından 1954 yılından itibaren Cezayir başta olmak üzere Afrika’daki sömürgelerini kaybetmenin eşiğine gelmesi Fransa’daki aşırı sağ hareketleri besleyen damarlar haline geldi. Sömürgelere özgürlük verilmesine yönelik siyasi inisiyatife en yoğun tepki silahlı kuvvetler içerisinden yükseldi. Fransız siyaseti bu isyanı bastırmak için İkinci Dünya Savaşı’nın muzaffer generali Charles de Gaulle’ü göreve çağırmak zorunda kaldı. Ancak o bile Fransa Silahlı Kuvvetleri içerisinde örgütlenen OAS’ın ( Gizli Ordu Örgütlenmesi – Organisation Armee Secret ) suikast girişimlerine hedef olacaktı. OAS, Cezayir’in terk edilmemesi için 1958 ve 1961 darbe girişimlerinin içerisinde aktif rol oynadı. 1958 yılında Cezayir’deki darbenin liderliğini yapan General François Massu ile Cumhurbaşkanı de Gaulle’ün yolları 10 yıl sonra bir kez daha kesişecekti. 1958 darbe girişiminin ardından de Gaulle, Massu’yu ordudan atmamış, İkinci Dünya Savaşı’ndaki kahramanlıklarının hatırına terfi bile ettirmişti. 5 yıldızlı general seviyesine yükselen Massu, 1968 yılının Mayıs ayında Paris’te patlak veren öğrenci olayları sırasında Almanya’nın Baden-Baden kentindeki Fransız üssüne komuta ediyordu. De Gaulle, CIA destekli öğrenci olayları ile devrilmeye teşebbüs edilince, General Massu’nun kapısını çaldı. Massu, Cezayir’deki darbe girişimleri nedeniyle hapis cezasına çarptırılmış çok sayıda subayın serbest bırakılması karşılığında Cumhurbaşkanı de Gaulle ile V. Cumhuriyet’in yanında durdu. Günümüzde Fransa aşırı sağı olarak bahsedilen kesimlerin fikri zeminleri önemli ölçüde OAS ile bağlantılı subaylar sınıfına dayanmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı Macron’un geçen Mayıs ayında, Fransa’nın deniz aşırı sömürgesi Yeni Kaledonya’yı elinde tutmak için seçim yasasında yaptığı Ali Cengiz Oyunu’nu da Ulusal Parlamentodan aşırı sağın ( Le Pen ) desteğiyle geçirdiğini hatırlamakta fayda var.