Yayımlandığı zaman, merak edeni çok olmuştu. Acaba, birinci kitabıma adını veren “Baklava Desenli Ev” neresiydi?
Sokakbaşı’ndaki dede yadigarı konağımız mıydı, babamın vefat ettiği Hakyemez Apartmanı’ndaki dairemiz miydi? Başka bi yer miydi yoksa?
Hep kaçak güreştim bu konuda. Hep… Her tahmin yürütene “evet orası” anlamında gülümsedim. Yalandı elbette.
Neden?
Yok yok, öyle gizemli olmak gibi, merak edilmeye bayılmak gibi huylarım yok. Aşmışım geçmişim hepsini. Yalnızca o dünyalar güzeli sevgilimin adını açık etmek istemedimdi.
Artık yazabilirim.Baklava Desenli Ev, İstanbul’da, Anadolu yakasındadır.***İlk olması itibarıyla ve tüm acemiliğime karşın Baklava Desenli Ev, takdir edersiniz ki kendimce kutsalımdır.
Sözüngelimi; yolcu otobüslerindeki ”muavin” olgusuna el atmış bi kitaptır. Ve mealen;
”Seyahat esnasında muavin kardeşimizin, gidip gidip kaptan şoförün kulağına ne fısıldadığı insanlık tarihindeki en büyük gizem olarak yerini korumaktadır” demektedir.***Temeli var.
Minik Gürsel ”muavincilik” oynamayı pekbi seven bi kerata olarak dünyaya gelmiştir. Doğduğu evin oturma odasının camı önüne kurulmuş olan ve adına ”divan” denen ince uzun koltuk, onun gözünde bi otobüstür çünkü.
Divan-ı Hümayun’da oturan bi vezir edasıyla baş köşeye kurulup gazete okuyan babasına ”kaptan şoför” rolü biçmekte, kendisi de otobüsün muavini olarak babasının kulağına bişeyler fısıldamaya bayılmaktadır.
Kaya Bey, minik oğlunu her defasında öperekten oyunu zevkle sürdürmektedir.
Bunun anlamını, kendisi de baba olup, tüm oyunlarını Çiğse ve Yağmur’u öpmek üzere kurguladığında anlayacaktır.***İşin gerçeği. Muavinlik zor zanaattır.
Şoförle iletişimden ve ikram servislerinden başka, yol boyu sık sık aşşalara inip, bagajdan valiz vs. çıkartmayı falan da gerektirir. Muavinlerin bu esnadaki bagaja doğru eğilme hareketleri minik Gürsel için dikkat çekici, folklorik bi unsur oluşturur.
O da zaman zaman divandan halıya inmekte, bagaja benzettiği divan altına eğilip bavullarını-kolilerini çıkartarak, hayali yolcularını uğurlamaktadır.
Bu oyunun üzerinden en az 55 yıl geçtiği düşünülürse, o divanın masalsı bagajından ve babasının kulağından başka hiçbi olgu, Gürsel’in başını öne eğdirememiştir denilse yeridir.
Çekemeyenleri, tüm bu gelişmelere kısaca ”Malkoçoğlu Kara Gürsel” adını verir.
Aman diyim, size bişi olmasın!***Kainatımızı pek çok konuda aydınlatan Baklava Desenli Ev, sadece ”gözlük camı buharlanması” konusunda net bi görüş belirtememiştir.
Oysa minik Gürsel de gözlüklüdür ve soğuktan sıcağa her girdiğinde camları buharlanmaktadır. Hele bi de girdiği yer kalabalık bi ortamsa, her gözlüklü çocuk gibi o da çok utanmakta, kızarmak, bozum olmak, ne yapacağını bilememek gibi duygularla kızların olduğu yana bakamamaktadır, filan?
O yaştaki bi velet için nasıl da üzüntü verici bi durumdur, ey gidi?
(Minik Gürsel büyüyüp de nice engelli dostları olduğunda anlamıştır, bunun hiç de mühim bi dert olmadığını)
(Ve bugünlerde de gözlük camı buharlanması olgusu arada bi başına gelmektedir. Oysa Kara Gürsel bunu umursamaz olmuştur artık. Yalnızca hafiften bi söver buhara doğru. Gözlük camı korkudan, kendiliğinden temizlenir)***Yahu ben ne diyecektim, yazı nereye gitti?
Geçende tesadüfen fark ettim, çünkü kimseyi takip etmiyorum, son derece lüzumsuz biri benim için ”koltuk ve makam meraklısı” gibi bi ifade kullanmış.
Güldüm, boşverin.
Evet yahu o kadar meraklıyım ki, ”Bilgi Yurdu’nda asla makam odası, başkanlık koltuğu falan olmayacak” derken yalan söylüyordum!!
5 yıldır yok zaten! Ne kadar yalancıyım. Tövbe tövbe!!!
(Bilgi Yurdu’muz ileride elbette vakfa dönüşecek ve o vakfın makam koltuğuna Yağmur Ekmekçi oturacaktır. Can Akengin’in özbe öz yeğeni Kaya Ekmekçi’nin kanını taşımayan hiç kimse hayal görmesin arkadaşlar)***Sonra; bunu da yeni duydum. Kapanan işyerimiz Masal’ın borcu yüzünden biz, canım Olcay’ımla anlaşmalı boşanmışız?Yok ya??
(Elli kez yazdım, yine yazayım. Masal’ımız, dünya ticaret tarihinin en düşük borcuyla ve Türkiye esnaflık tarihinin en yüksek alacağıyla kapanmıştır. Ödenmeyecek ve kaçtığımız bi borcumuz yoktur. Halen binlerce insan benden yeni bi Masal beklediklerini dile getirmektedir. Bu dedikoduyu yapanlar yanıtımı göZlerine soksunlar)
(Ve biz, iki uygar insan olarak kıymetli Olcay’ımla yollarımızı dostça ayırdık. Dostluğumuz bakidir, ben sağ oldukça O’nu üzecek adam daha anasından doğmamıştır)***(Evet ya, makamda gözüm var. O yüzden; Aras Kargo ve Turkuvaz Medya Dağıtım gibi iki ulusal firmayla anlaşmamız olduğu halde, Sokakbaşı civarında oturan 55 abonemizin dergilerin ellerimle ben dağıtıyorum. Bilerek ve isteyerek)
(Hatta o denli koltuk sevdam var ki, yurt genelindeki diğer abonelerin kargolarını bizzat ben poşetliyorum, üzerlerini ellerimle etiketliyorum, gelip almalarına dair sözleşmemiz olduğu halde kendim götürüyorum kargo firmasına)
(Piyasaya verilmek üzere Turkuvaz’a gidecek dergileri de ben ayarlıyorum, adet adet, hangi bayiye ne kadar falan. İlçeleri düzenliyorum, ilçe temsilcilerimizle dirsek teması yönteminden yararlanıyorum. Hep bunlar koltuk sevdasından tabi)
(Hamalım ulan ben hamal! Ne başkanı! Can Akengin dayımıza feda olsun emeklerim)
(Yani; kapa çeneni yılan! Deşifre edecem bak)
(Özür dilerim hepinizden, köşemi özelime ayırdığım için)***Tüm bunlar neden biliyonuz mu?
O Divan-ı Hümayun’da oturan vezir-i azam, o büyük adam çok erkenden öldü.
Ayaklar baş oldu buralarda, O gittikten sonra. Sadece bundan.
Evet koltuk sevdalısıyım. Fakat yalnızca tekbi koltuğa sevdalıyım.
Doğduğum evin oturma odasındaki divana.