ESKİCİ

Önce eskilere gidelim…- Biz uzun yıllar Hakyemez Apt.’da oturduk Giresun’un. Unutulmaz komşularımız, hepsini çok sevdiğim Hakyemez ailesinin yeğeni, can dostum Organik Ömer’le tanışıklığımız da bu sayededir zaten. Bizim Ömer’in dayısı, Uğur Dündar’ın bacısıyla evliymiş meğer. Bunu öğrendiğimde ilkokuldaydım. Kendimi, epey uzun bi süre Uğur Dündar’la çok yakın akraba gibi mi hissetmedim, içten içe büyük gururlar mı duymadım… Hatta, tvde Salim Dündar’ı gördükçe; ”bu da kesin bizdendür” diyip diyip keyiflenmedim mi?- ”Bakır kaplar kalaylansın / Şu odada bi mum yansın / Uyuyan bahtım uyansın / Ah ana beni eversene” türküsüne oldum olası çok duygulanmış biriydim. Biraz mahçup olmuyo muydum mandolinimle çalarken, oluyordum tabi. Sanki gendim üçün mü çalıyordum bunu? Hayır!! Daha küçüğüm la, ne evermesi!!! Olsun, yine de gizli gizli çalıyordum evde. Ama, memleketimin geleneklerini de algılamıştım o yaşta; evde mum yanması, gelinlik kız var demekti, kapların kalaylanması düğüne hazırlık demekti. Ey gidim. Aha yine gözlerim doldu ya, gız bacım.- Çanakkale’de Ata’mızın kalbinin üstündeki saate çarpan şarapnel peki? Ata’mızın hayatını kurtaran saat? Aman Allah’ım ne muhteşem bişidir? Ne büyük mucizedir? Gerçi, kalbinin üstünde saat taşıyan bi adam daha önce hiç duymadıkdı. Misal babam? Saati hep kolundaydı. Kolundaki siyah tüylerine gurban olduğum adam. Varsın olsun, Ata’mızla ilgili her hikaye ruhumuzu okşuyordu işte. Sarı gafasına gurban olduğum Başkomutan.- Alt mahalleden bi komşu teyze vardı. Adını unuttum, Binnaz Teyze diyesim geliyo, galiba öyleydi. Abimle, Hakyemez Apt’nın denize doğru bakan penceresinden aşşaaları izlerken bi kalabalık gördüktü. ”Binnaz Teyze ölmüş” dediler. Üzüldüktü. Bikaç sene sonra. Aynı civarda yine bi kalabalık. Yine abimle camdan bakıyoz. Annem üzgün. ”Çocuklar, Binnaz Teyzeniz ölmüş” diyordu. Abimle birbirimize baka kaldık tabi? ”Yahu o gadın zaten öldüydü” modunda… Demek yanlış anımsıyoz, Allah Allah yahu ruh hallarında… Uzun yılllar sonra, canım abim İsranbul’da… Ben yine aynı camda, biraz büyüdümse de henüz lisedeydim. Aynı yerde aynı kalabalık? Annem… Bi panik, bi telaş fırladı evden; ”Oğlum Binnaz Teyze ölmüş, babana söylersin, yemeğinizi dışarda yiyin!”. Abimi aradımdı hemen. Gülmekten gonuşamıyordum; ”Alo Abi, Binnaz Teyze yine öldü”.***     Sonra bugünlere gelelim…- İnsanın hangi evi ”kendi evi”dir? Doğduğu ev mi, babasının öldüğü ev mi? Elbette ikincisi. Arada bi Hakyemez Apt’nı ziyaret ederim. Babamın can verdiği yatak odasında bi müddet sessizce otururum. Ev saabı Nazan Hakyemez  Yener ablam çok üzülür, bişey demez. Gözlerimizi birbirimizden kaçırırız.- Memleketimin gelenekleri hâlâ etkiler beni. Eski eşimin kına gecesinde en çok ben ağladıydım. Millet bana güldüydü, “ula damat ağlar mı” diye. Şimdi, hayatımdaki yeni gızcaaz gelin olacak diye de çok ağlamaklıyım. Arkadaşlarımın, “la oolum, damat sensin e” demeleri umrumda diğil!- Ben bişey yiyip içerken mutlaka üzerime dökerim. Karpuz lekesi olmayan tişörtüm, meyve suyu lekesi olmayan gömleğim, pattes kızartması yağı lekesi olmayan kazağım hemen hemen hiç yoktur ve bunları bi daha da asla giyemem. 15 gün falan oluyo, üzerime şarap döktüm bu kez. Gömleğim falan lekelendi tabi. Arkadaş, gece eve girdim, üstümü başımı çıkarıyom, ne göreyim?? Fanila niyetine giyindiğim beyaz bi tişörtümün ense gısmındaki etiket bölümü de şarap lekesi olmamış mı? Nasıl olur ki? Oraya kadar nasıl gider? Tahminen tarihteki 2. şarap’nel vakası budur.- Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ölüp ölmediğini sık sık unutuyorum. Abartmiyim, şu 10 sene içinde, en az 10 kez gogıl’a falan bakmışımdır; ”Yaa Dağlarca sağ mıydı, öldü müydü”? İtiraf edeyim dün gece de baktım. Ölmüş, pek yazık! Üstad, Binnaz Teyze bi nevi. Bi türlü tam ölmüyo…(Bu arada, şehrimin gogıldan copy paste usulü çalışan zırcahil yazarcık tayfası anlamaz tabi bu durumu. Bi insan nasıl olur da yılda bikez gogıldan bilgi tazeler? Ses etmeyin, kendilerini şair / yazar sanmaya devam etsinler, bozmayın kerataları)*** Orhan Veli’ye dua gönderelim finalde;”Eskiler alıyorum  / Alıp yıldız yapıyorum /  Musiki ruhun gıdasıdır / Musikiye bayılıyorum”…Ve Ahmed Arif üstadın mezarına 33 tane gül bırakıp, susalım.“Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz / Rivayet sanılır belki”…Budur arz-u halim.