FİLİSTİN’DE NELER OLUYOR? (2)

Yahudilere Satılan Topraklar Masalı!İttihatçı hayranlığı sebebiyle, Abdülhamid’i her vesileyle eleştirenler, Thedor Herzl’in, Filistin’de Yahudilere arazi satılması konusundaki teklifine karşılık olarak, Abdülhamid’in, “Satılık bir karış toprağım yok” diye bir cevabı olmadığını iddia ederler. İngiltere’de, Thedor Herzl’in 5 ciltlik günlüklerini inceleyen yazar Yılmaz Dikbaş, bu tartışmalara son noktayı koymuştur. Dikbaş’ın belirttiğine göre, Herzl Abdülhamid’e, ‘Filistin’de Yahudilere yurt verilmesi karşılığında 20 milyon Sterlin ve ayrıca Osmanlı borçlarının ödenmesinde kolaylık sağlama’ sözü vermiştir. Sultan Abdülhamid ise kendisine “Bu toprakların şahsî mülkü olmadığı, millete ait olduğu” cevabını vermiştir (Ulusal TV, 4 Kasım 2009).Sultan Abdülhamid, Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurmaları fikrine kesinlikle karşıydı. Bu yüzden, Filistin’deki Yahudi nüfusunu dikkatle takip etmekteydi. Prof. Yalçın Küçük’ün belirttiğine göre de, Rusya’dan kovulan Yahudilere, İngilizlerin ısrarıyla, 1882 yılında, Filistin’de yerleşme izni veren Abdülhamid, zamanın Kudüs Mutasarrıfının bir raporla, bunların burada çoğalmalarının tehlikesi konusunda İstanbul’u uyarması üzerine, derhâl Yahudilerin buralarda arazi almalarını yasaklamıştır (Yalçın Küçük, “İsyan”, Cilt II, s.122). Verdiğimiz iki örnek de sol kesimdendir! Buna rağmen, bu iddiaların ardının arkasının bir türlü kesilmemesi, Sultan Abdülhamid’in karalanmasının arkasında, bir dış parmağın da olduğunun kuvvetli bir delilidir. Bu parmak sakın Siyonist parmağı olmasın!Sultan Abdülhamid Yahudilere toprak satılması konusunda o kadar titiz davranır ki, aslında vâliliğe bağlı olan Kudüs Mutasarrıflığını doğrudan kendisine bağlar! Tarihçi Cemal Kutay da, bu toprak satışı meselesi hakkında şu bilgiyi vermektedir: Kudüs Sancağındaki arazinin çok büyük bir bölümü Hazine-i Hassa’ya aitti. Sarayda görevli Süleyman Tevfik Bey’in belirttiğine göre, Siyonistler İstanbul’a bir heyet göndererek, Kudüs arazisinin sahil şeridine yakın kısımlarını satın almak isterler. Fakat Sultan Hamid, “Ecdadımın kan karşılığı Memâlik-i Şâhaneme dahil ettiği yerleri para mukabili satmam” diyerek teklifi reddeder. Siyonistler bu defa, doksan dokuz sene müddetle kira teklif ederler. Hakan onu da geri çevirir (Cemal Kutay, “Bilinmeyen Tarihimiz”, s. 71).1904 devlet salnamesi, hepsi Kudüs Mutasarrıflığına bağlı olan bu bölgenin yüzölçümü olarak, yarıdan fazlasını kapsayan alanının, Çiflikat-ı Hümayun, yani ‘Padişahın Özel Toprağı’ olduğunu kaydediyor. Sultan Hamid’den, evvelâ satın alınması; daha sonra doksan dokuz sene müddetle kiralanması istenen toprakların dörtte üçünü aşkın kısmı da, Çiflikât-ı Hümayun’a dahildi. Mevzuata ve teamüle göre de, Sultan Hamid bu toprakları satabilir, kiralayabilirdi. İkisini de reddetti (Cemal Kutay, age. s. 115)!Bu toprakların Padişahın özel mülkü olarak kaydedilmesinin temel sebebi, yabancılar tarafından satın alınmalarının önlenmesidir. Ne var ki, ‘malûm zevat’ bunu, Abdülhamid’in mülkiyet tutkusu olarak değerlendirmektedir! Sultan Abdülhamid’in aldığı bunca tedbire rağmen, tahttan indirilmesinden sonra, ünlü banker Rothschild’in devreye girmesiyle, Yahudi topluluklarının Filistin’e yerleşmelerinin de önü açılmıştır. Ne hikmetse bu da görmezden gelinmektedir ki, bu hadise de İttihatçıların dönemine tesadüf etmektedir!Doğan Avcıoğlu da, “Sultan’ın Siyonistlerle Pazarlığı” başlığı altında bu konuda, özetle şu bilgileri vermektedir: “Dr. Herzle, hatıralarında, olayı uzun uzun anlatmıştır. Buna göre, Herzle, Yahudilere Filistin’de bir yurt edinme çabasındadır. Fakat, Abdülhamid’i ikna etmek gereklidir. Herzle; tehdit, rüşvet ve sermaye getirme silâhlarını kullanır. İmparatorluğun malî işlerini yürüten Osmanlı Bankasını toptan satın almak ve bu yoldan Sultan Hamid üzerinde baskı yapmak tehdidini inandırıcı biçimde sahneye koyar. Osmanlı Bankası idarecilerine verilecek 50 milyonluk garanti ile, Türkiye’ye akan musluklar kesilebilecektir. Tehdit etkili olur. Bunun yanı sıra, Herzle Abdülhamid’in yakınlarını rüşvetle ele geçirme-ye koyulur. Dr. Herzle öte yandan, Müslümanlığı kabul eden Macar Yahudi’si Prof. Vambery’nin hizmetini de sağlamıştır. Abdülhamid’in baş dostu olan Vambery, Dr. Herzle’e İngilizlerin casusluğunu yaptığını itiraf etmiş, Siyonistler hesabına çalışmaya da rıza göster-miştir. Vambery, Herzle’e İstanbul’da rüşvet verilecek kişilerin bir listesini sunmuştur. Herzle hatıralarında, ‘Ben böyle hayasız bir çetenin bulunabileceğini, ancak zehirli yılanlar sürüsüyle mukayese edebilirim. Onu hâlâ gözümün önündeymiş gibi görebiliyorum. Hırsızlıktan çökmekte olan bir imparatorluğun Sultanı’ sözleriyle, bu rüşvetçi grubu anlatmaktadır. Bu rüşvetçi grubun yardımıyla, 1900 yılında, Herzle, Abdülhamid’le görüşür. Ona, Yahudilerin Türkiye’ye yerleşmesiyle sağlanacak avantajları anlatır. Avrupa’ya karşı Yahudi desteği elde edilecek, para gelecek, imparatorluğun zenginlikleri geliştirilecek ve hattâ Duyûn-ı Umumiye’den bile kurtulmak mümkün olacaktır v.b. Abdülhamid ise, ‘Bağdat’tan bugün bir telgraf aldığını, orada keşfedilen petrolün Kafkas petrolünden üstün olduğunun bildirildiğini, Osmanlı ülkesinde hâlâ el sürülmemiş hazineler bulunduğunu, fakat, her şeyden önce devlet borçlarından kurtulmak için yardım istemiştir. Sultan, Dr. Herzle, ‘dirayetli bir maliyeci tavsiye et’ demiştir. Majeste ayrıca, madenler, petrol yatakları v.b’den müteşekkil 5 monopolün işletilmesini teklif etmiştir. Herzle’in derdi, Filistin topraklarında Yahudileri yerleştirmek amacıyla kurulacak olan ‘Büyük Osmanlı/Yahudi Kumpanyası’ adlı kolonizasyon şirketinin imtiyazını sağlamaktır! Herzle’in yazdıklarına göre, Sultan, Filistinsiz bir imtiyazı kabul etmiştir. Yahudiler, Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’ya yerleştirileceklerdir. Siyonist lider ise, ille de Filistin diye diretmiştir. Malî bakımdan da, parlak vaadleri ile, gerçekleştirebildikleri arasında büyük bir fark görülmüştür.”Doğan Avcıoğlu daha sonra şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Teşebbüs başarısız kalmıştır. Abdülhamid herhâlde, yabancı devlet müdahalelerine yol açan Ermeni meselesinden ders alarak, bir de Yahudi meselesi yaratmaktan ve bunun Araplar üzerinde doğuracağı tepkilerden çekinmiş olsa gerektir” (Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni”, s. 102). Görüldüğü gibi, Abdülhamid’i eleştiren bir yazar olan Doğan Avcıoğlu bile, Sultan Abdülhamid’in, Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerine izin vermediğini açık bir şekilde belirtmektedir. Diğer taraftan, şunu da açıklıkla ifade etmek gerekir ki, bütün bunların sebebi, İmparatorluğun içinde bulunduğu borç yüküdür. Sultan Abdülhamid bu borçtan kurtulmak istemekteydi. Fakat, bu borçların sebebinin, 1838’de Mustafa Reşid Paşa’nın tertibiyle, İngiltere ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalanarak, Serbest Ticaret Esasının kabul edilmesi olduğunu da unutmamak gerekir. Devlet borçları Sultan Abdülhamid için, ‘Devletin en önemli meselesi’ hâline gelmişti. Nitekim, bu borçların büyük bir bölümünün bileşik faizden oluştuğunu iyi bilen Sultan Abdülhamid, alacaklılarla yaptığı bir pazarlık sonucu devlet borçlarını 252 milyon liradan 106 milyon liraya indirmeyi başarmıştır (Prof. Sina Akşin, “Türkiye Tarihi”, Cilt III, s. 168)! ./…Sultan Abdülhamid’in Yahudilere toprak satmakla suçlanması, Türk’ün çıkarlarını her zaman yüksekte tutan bu büyük Sultanı itibarsızlaştırmaya yönelik bir iddiadan öte bir şey değildir. Bir diğer iddia da, Filistinlilerin Yahudilere toprak satarak, bugünkü sorunları yarattıkları yalanıdır. Filistinliler Yahudilere topak satmamış, arkalarında devlet gücü olan Yahudiler Filistinlilerin topraklarına el koymuşlardır. Durum bundan ibarettir. Fakat Filistinliler de vatan toprağının kadrini bilmeyen insanlar olarak gösterilecekler ya, yalanın her türlüsü mubahtır!