Yeniden günlük tutmaya başladım. Beni günlük tutamama müşkülpesentliğinden uyandıran şu an okumakta olduğum Tolstoy’un ‘Günlükler’i oldu. En son birkaç yıl önce Enis Batur’un ‘Ada Defterleri’ni okurken günü gününe olamasa da günlük tutmuştum. Sonra elimdeki kitapları bitirinceye dek-en azından belli bir kısmını ya da herhangi bir kitap fuarına yol düşürünceye kadar- kitap almamaya karar verdim. Bakalım bu konuda kendimi ne zamana kadar frenleyebileceğim. Üçüncü olarak her gün şiir okumaya başladım ki kendi adıma küçük insanlık namına büyük ve sevindirici bir adım! Şimdilik evdekileri hatmetmem yaklaşık birkaç yılı bulur, zannımca. “Ben çirkin, hantal, dağınık ve sosyal bakımdan eğitimsiz birisiyim. Diğer insanları rahatsız edici ve sıkıcı, tevazudan uzak, hoşgörüsüz ve çocuk kadar utangaç bir adamım. Neredeyse cahil sayılırım. Bildiklerim, bölük pörçük, yarım yamalak, sistematik olmayan bilgiler. Ve onlar da çok az. Asabı mizaçlı, kararsız, istikrarsız, aptalcasına kibirli ve bütün karakterden yoksun insanlar gibi hırslıyım. Cesur değilim. Yaşamda metotsuz ve öylesine tembelim ki; aylaklık neredeyse benim için vazgeçilmez bir huya dönüştü. Zekiyim ama zekâm hiçbir zaman hiçbir şekilde test edilmedi. Pratik, sosyal ya da ticari zekaya sahip birisi de değilim. Dürüstüm; yani iyiliği severim ve iyiliği sevmek huyum haline geldi. Ne zaman iyilik yolundan sapsam, kendimden hoşnutsuz olurum ve zevkle tekrar o yola dönerim. Ama iyilikten daha fazla sevdiğim şeyler vardır; …”1 Günlük tutulacaksa böyle tutulmalı! Böylesine apaçık, böylesine yap yalın, böylesine içten ve böylesine çırılçıplak! Bizde bırakın yayınlaması düşünülen günlükleri, kendimizden bile gizlediğimiz günlüklerde böylesine bir iç dökümü, karakter tahlili, durum tespiti yapabilmek ne kadar mümkündür, sizlerin engin hoşgörüsüne havale ediyorum. Belki de yaşadığımız bunca sıkıntının, iletişimsizliğin, birbirimize karşı ördüğümüz duvarların, gündelik hayatta taktığımız onca maskenin arkasında da duygu ve düşüncelerimizle doğru dürüst yüzleşememiş olmanın travmatik yansımaları yatmaktadır! Başka neler mi yapıyorum bu sıralar? Mesela ara sıra kendimi sahile atıyorum. Bazen yürüyüş bazen bisiklet. Tanıdık eş dostla ayaküstü sohbetler. Kortta tenis oynayan bizimkilere rastlarsam birazcık onları seyrediyorum. Kendimi iyi hissedersem onlara eşlik ediyorum belli bir süre. Sonra ver elini martılar, kızıla boyanan ufuklar… Kimi zaman da camdan yoldan gelip geçenlere takılıp onlarla bir sağa bir sola koşturup duruyorum. Bazılarıyla dolmuşa binip hiç bilmediğim ve gitmediğim yerlerde avarelik ediyorum ellerim ceplerimde, bazılarıyla mahalle aralarında mantar gibi türemiş üç harfli marketlerde alışveriş partileri düzenliyorum dudağımda acımtırak bir ıslıkla. Eskiden sokak aralarında top koşturan çocuklar olurdu; handiyse yok olmuş gibiler. Haliyle sokaklar da köpeklere, kedilere ve aç martılara kalmış bir de çöpleri karıştırıp duran çöpçülere! Filmlerde gördüğümüz terk edilmiş Amerika sokakları gibi desem çok mu abartmış olurum? Eskisi kadar çay içmiyorum, sanırım. Belki de içiyorumdur, bilemedim şimdi. Ve eskiye oranla daha çok tebessüm etmeye çalışıyorum hemen hemen herkese. Akşamları geç yatmamaya, sabahları ise erken kalkmaya gayret ediyorum. Film seyrederken ağlamamaya, fotoğraf çektirirken gülümsemeye çabalıyorum. Bile isteye kimseyi kırmamaya özen gösteriyorum. Mümkün mertebe trafiğe çıkmamaya, çıkarsam da her şeyi görmemeye, duymamaya dikkat ediyorum. İyi bir müzik kulağım yoksa da ruhumu okşayan her türlü nağmeye saçma sapan da olsa kulak kabartıyorum. Olur olmaz zamanlarda olur olmaz şarkılarda abuk sabuk figürler sergiliyorum gönlümce. Günler, geceler birbiri ardınca akıp giderken birbirinin tekrarı zamanlar geçirmemeye özen gösteriyorum. Sevdiklerimin özellikle de sevildiklerimin üzerine titriyorum. Kimi zaman anlayamasam da kaderi, verdiklerine ve vermediklerine şükrediyor; aldıklarınaysa sabrediyorum. Hazır bu yazımıza Tolstoy’u misafir etmişken onun duasına hep birlikte âmin diyerek sözümüzü hitama erdirelim bu haftalık: “ …Ey Rabbim, nimetlerin için, şunun için bunun için sana şükrediyorum.(burada benim payıma düşen bütün mutlulukları hatırlıyorum.) Sana yalvarıyorum, bana iyi işler ve düşünceler ilham et ve bana mutluluk ve bu işlerde başarı ver. Hatalarımı düzeltmeme yardım et; hastalıktan, ıstıraptan, kavgalardan, borçtan ve aşağılanmadan beni koru. Bana, sana sağlam bir inanç ve umut içinde yaşamayı ve ölmeyi; başkalarını sevmeyi ve onlar tarafından sevilmeyi, temiz bir vicdan ve komşularıma yararlı olmayı nasip et. Bana iyilik yapmayı ve kötülükten kaçmayı nasip et;…”2 1 Günlükler, Tolstoy, Dergâh Yay., Sh: 148 2 a.g.e, Sh: 151