1800 metre yüksekten armağan geldi bana.Mayıs ayıydı 2022’nin.Mehmet Aksu ağabeyim getirdi. Emeklerime, adanmışlıklarıma karşılık bir madalya saydım. Kucaklayıp evime getirdim. Gunduz Ağu Çiçeği imiş adı…Teşekkür ettim defalarca değerli ağabeyime.***-Temmuz’da otobüs ayarlayın da hep birlikte yaylaya gelin Gürselciğim, demişti Mehmet Ağabey. Bize, yayla bilinmeyenlerini anlatacaktı. Doğasıyla, yemişleriyle, çocuk oyunlarıyla.-Elbette abi, diye yanıtladım. Ne zaman yaylalara çıksam, kuşkusuz yüksek basınçtan ötürü kalbim sıkışsa da seve- isteye, güle-oynaya gitmeyi düşündüm bu davete.Ama, kısmet olmadı, olamadı, o yolcular bi türlü bi araya gelemedi, o otobüs tutulamadı. Varsa bi ihmal, bana yazın, benimdir.***Giriş-gelişme-sonuç yazarlarını sevmem. Okumam. Örneğin İzler’de barındırmam. Çok varlar piyasada. Uzak dursunlar bizden.Oysa bir Orhan Sarımehmetoğlu, bir Nermin Ozkaya, bir Mehmet Aksu, yaşatırlar yazıyı bire bir.İzler Dergisi’nin tüm yazarları öyledir zaten.***Hayatımda ilk kez gördüğüm bir bitki… İlgi alanıma girmezken üstelik…Bu kadar mı mutlu eder? Bu kadar mı anlamlı olur? Siz fotoğrafına bakadurun, ben mevzuya gireyim.***Nermin ÖzkayaMehmet AksuOrhan Sarımehmetoğlu…
Şehrimin üç pırlantası.Kalbimin üç kıymetlisi.Saygıdeğer büyüklerim…***Kuşkusuz en büyük eksikliğimdir. Köy çocuğu diğilim ben. Ata’mızın çok haklı olarak ”Milletin efendisi” dediği insanların yaşamına, o yedi cihanda benzersiz kültüre uzak büyüdüm.Giresun’un (ve sonradan İstanbul’un) göbeğinde doğup-büyümek / yetişmek de elbette değerlidir. Kendince görkemli yönleri niceler nicesidir.Ama bişeyleri hep eksiktir.***Nermin Teyze’yi okudukça… Örneğin babaannesini anlattıkça O… Giresun’un doğasına ve yemişlerine daha bi bağlanıyor insan. Daha bi içi yanıyor, o gördüğümüz günlerden geri kalmışlığımıza… Bi ağaca balta vurulduğunda üzülen küçüklük günlerini bizlere taşıyor Nermin Teyze. Doğa sevgisini öğretiyor.Orhan Abi’yi okudukça… Kainatın en paha biçilmez meyve ve sebzelerinin bizim şehrimizde yetiştiğini, ama bunu asla değerlendiremediğimizi anlıyoruz. Ve fizikçidir de aynı zamanda Orhan Abi. İlkbaharın ilk şimşekleri çakarken, henüz yağmur başlamadan, toprağa uzanmamız gerektiğini, bedenlerimizdeki azot gereksinimini gideren en doğal yöntemin bu olduğunu öğreniyoruz örneğin, O’ndan. Var mıdır başka bilen bunları şu şehirde, içtenlikle yanıt verin Allahınız aşkına?Mehmet Abi’yi okudukça… Koyunları, kurtları, çobanları, yayla göçlerini adeta bire bir yaşıyoruz. Koyunlar kuzuladığında yaşadığı sevinç mesela, abimizin çocukken… Hiçbi bilim, hiçbi öğreti, hiçbi din, o duygudan yüce değildir. Bi yazıdan süt kokusu mu taşarmış evlerimize?***Allah’ın bana bi lütfu olarak değerlendiriyorum bu üç muhteşem insanla karşılaşmış olmayı. Elbette öncelikli olarak edebiyat dergisidir İzler, ama bu canım büyüklerimin dergiyi taşıdığı nokta da bambaşkadır.Lütfen sizler de böyle algılayın.Duygulanıyorum, duygulanıyorum, duygulanıyorum. İçim içime sığmaz oluyorum. Her ay daha iyi bi dergi için, her branşı gittikçe daha güzel icraat yapacak bi Bilgi Yurdu için bileniyorum.***İşte, az kaldı, iki ay mı, üç ay mı nedir, 20 Mayıs tarihi geldi çattı. Eski takvimle Mayıs 7’si Şenlikleri denilen, Giresun kültürünün en nadide halkası olan o güzelim miras için şimdiden hazırlığa girişmek gerekmez mi? Yüz senedir hep aynı icraatı yapa yapa sevimsiz hale getirilen bu şenlikleri daha iyiye dönüştürmek icap etmez mi?İtiraf edeyim, biz kentsoylu geçinenlere pek de hitap etmezdi Mayıs 7’si günleri. Sac ayaktan geçmek, denize taş atmak, Ada’mızın çevresini turlamak… Hiçbirini yapmadım ömrümde. Köylü bayramı diye küçümsedim bi de utanmadan. Halt etmişim.Şimdi.. Köylerimiz bitti. Köylülük bitti. Tarım bitti. Doğamız bitti. Aklımız başımıza geldi.Anladım ki gerçek bayram köylü bayramıymış.Bizim Cumhuriyet Balolarımız kadar anlamlıymış.İkisinin toplamı Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti imiş.***Bilgi Yurdu Derneğimiz bünyesinde yer alan gıda markası Belemit, kuşkusuz yukarıda adları geçen üç güzel insandan aldığım esinle doğdu. Şu yaşıma değin süregelen, köy kültüründen uzak, saçmasapan yaşamımın bi tür “özür dilemesi” niteliğindeydi.Düşünüp duruyorum şimdi… Bilgi Yurdu’muzun cirosunun yüzde 8’ine sahip böyle bi marka var artık… Ne yapacağını bilen… Bi amaç doğrultusunda yürüyen… Bu denli yokluklar içinde, olmaz’ı olur yapmaya çabalayan…Bakmayın siz, Belemit şimdilik parasal açıdan cılızdır. Ajandasında yazanların çoğunu yapamamaktadır. Ama gün gelir, o köylülerin göz bebeği oluruz, beraberce kalkınır, Giresun doğasını tüm dünyaya duyururuz, kimsenin kuşkusu olmasın.Tıpkı Hilalspor’umuzun günün birinde, şu basmakalıp gidişata ağırlığını koyup, Kabotaj Bayramlarını yeniden şehrimize kazandıracağı gibi…***Mehmet Aksu ağabeyim öğretmişti, Gunduz Ağu Çiçeği yayla soğuğunu severmiş. Bu nedenle güneş görmeyen arka balkonumuza koymuştum, O’nun tembihine uyup. Gün aşırı, buzdolabından çıkardığım su ile besliyordum. Aşık Veysel türküleri gibiydi hayatımdaki yeri. Benim sadık yarimdi adeta.Ne etsem olmuyordu ama? Vitamin takviyesi falan düşünür olmuştum…Tam da derin bi umutsuzluğa kapıldığım bi gün… Balkona çıktığımda sarılı-yeşilli çiçeklenmişti. Aşık olmak gibiydi yaşadığım duygu… Belemit gibi, Hilalspor gibi, İzler Dergisi gibi bişeydi karşımdaki manzara. Telefonla haber uçurmuştum Mehmet Aksu ağabeyime. Yine yeşerdi fındık dalları türkümüzü canlı canlı yaşıyorum diye.***Yaşamıma derin bi anlam katan sevgili büyüğüm Mehmet Aksu vefat etti. Amansız hastalık bi canımızı daha aldı. Birazdan toprağa verilecek. Bu yazı bu duygu ile yazıldı. Çok üzgün ve çaresizim.Toprağın inciteceği en son insandır zaten, huzur içinde, nurlar arasında uyuyacaktır, eminim.Bana düşen arka balkondaki çiçeğe gözüm gibi bakmaktır.