HASRET

Hüzün Rüzgarları’ndan sonraki yazdıklarını Hasret adıyla kitaplaştırdı Prof. Dr. Mustafa Usta. Mavinefes’te yayımlanan Hasret, kapak tasarımıyla da albenili. Kapak emeği Yunus Karaaslan’ın.”Bu kalbime seni unut desem de /Hiç durmadan seni arar gözlerin/ Mutluluğu resimlerde bulsam da/ Güzel günler bitti diye ağlarım // Gerçek değil her şey hayal olsa da / Çile dolu geçti benim bu ömrüm / Hayat bana ders al, yeter, dese de // Güzel günler bitti diye ağlarım // Senden kalan bunca derdi çeksem de / Yine özler, seni sever bu gönlüm / Hasretinden yorgun düşmüş olsam da / Güzel günler bitti diye ağlarım.” Yaşam bu. İnişli çıkışlı. Durgun, dalgalı. Kişioğlu bir yandan var olma, yaşama sava­şımı verirken bir yandan da üretmenin, başarmanın, kalıcı olmanın, yararlı olmanın devin­genliği iç indedir. Bir de bunları kucaklayan tinsel yanımızı doyuran, güçlendiren gü­zellikler vardır. Adı ne olursa olsun, neyin sonucu olursa olsun güzelliklere ulaşıl­dı mı “mutluluk” sözcüğüyle adlandırırız gelinen yeri. Bireyin işinin, üretiminin, ya­ratımının doyum, tutarlılık, güleryüz göstergesi.Kimiler de çok kısa, kimiler de uzun sürer mutluluk. Kısaysa allak bullak olur birey; uzunsa tadına doyum olmaz saatlerin, günlerin, ayların, yılların… Bir de yitirilirse, geçmişte kalırsa “o güzel günler” kişioğlu evrensel yalnızlığıyla, anılarıyla; tümcelerle, fotoğraflarla başbaşadır artık… Arayışlarla, bitişlerle, geride kalanlarla, öz­lemle, yorgunlukla başbaşadır… Başbaşadır ağlayışlarla, ahlamalarla… Yaş damlalarıyla bir bir giden mutluluklarla…Yaşam bu. Durgun, dalgalı. Çıkışlı, inişli. Tam da en iyi yerdeyim dediğin anda, erinçli yıllardayım dediğin anda “bir şeyler” olur. Yitip gider erincin. Nedeni ne olursa olsun… Ardından sonsuz aramalar, niyeler, iç dökmeler, yakınmalar, içten içe ağlamalar gelir… Tam da erinçliyken… Hiçbir gereksinimin yokken, tüm sorunlarını çözmüşken… Pat diye taş atılır camına, tuz buz olur camın… Tat almaz olursun evinden barkından, dinlediklerinden, duyduklarından, gördüklerinden, gözlemlediklerinden, kokladıklarından.Yaşam bu. Belki de yeryüzünün tümünde… Belki de dili, gülmesi olan canlı olduğu­muzdan…Mustafa Usta, bu duyguları dillendiriyor son yıllarda yazdığı şiirlerde. Seni, be­ni, tümümüzü yazıyor belki de… Belki de kendini… Kişioğlunun bilmem kaç on yıllık yolculuğu böyle… Yazılınlar da kendini buluyor o kuyucu. İçine, bam teline dokunuyor, okuyanın dizeler… Tam da burada ses, uyum, akış, müzik giriyor işin içine… Şarkıya dönüşüyor yazılanlar… Besteleniyor… Kısa sürede yirmiyi geçen bestelenmiş şiirle­riyle yeni bir atılım geliyor bence sanat müziğine… Önemli katkı, önemli soluk… Yıllardır sözcüklerle, dizelerle, şiirle uğraşanlardan değil de önemli bir bilimciden, Ülkemizden yeryüzüne açılmış bir bilimciden…”Yüzümdeki çizgiler bin bir kederi saklar / Yanında özlemeyi öğretti bana yıllar / Senden bana hatıra saçımdaki bu aklar /Sevilmeden sevmeyi öğretti bana yıllar // Sana kavuşmak için gözümde yaşım çağlar / Gülmeden ağlamayı öğretti bana yıllar /Ne çok özledim seni kader bahtımı bağlar /Ayrılmadan hasreti öğretti bana yıllar // Bu ayrılık acısı bil ki sinemi dağlar / Karşılıksız sevmeyi öğretti bana yıllar /Gelmeyince naz­lı yâr, gönül ağlar, göz ağlar / Yaşamadan ölmeyi öğretti bana yıllar.”Demek yanındayken de özleniyormuş. Demek sevilmeden de seviliyormuş. Demek gülme­den de ağlanıyormuş. Demek ayrılmadan da özlem duyuluyormuş. Karşılıksız da seviliyormuş demek… Yaşamadan, yaşamadan da ölünüyormuş… Böyle duyguların ozanı Mustafa Usta. Böyle duyguları dörtlüklerde çiçeklendirdiği için şarkıya dönüşüyor günümüzün önemli bestecilerince Mustafa Usta’nın yazdıkları…Hasret’ten paylaşacağım birçok dörtlük var. Mustafa Usta’nın daha nice dörtlük­leri kanatlandıracağına inanıyorum. İki dörtlükle bitiriyorum yazıyı: “Yardan sana esen bahar yelini / İçinde yeşeren duygu selini / Yıllar sonra gelen mutlu gününü / Yaşamak istersin yaşayamazsın // Gözlerim ufukta günler geçse de / Umutla beklerim gelirsin diye Yaşama sevincim bir gün sönse de / Sakın sen üzülme beni var diye.”