İnsanın Anlam Arayışı

Hayatın kendince bir ritmi, bir melodisi, bir ahengi var. Ve sizi nerede, ne zaman, nasıl yakalayacağını bilemediğiniz bir kuşatıcılığı da. İnsan yapısı ve yaratılışı itibariyle sürekli bir arayış ve koşuşturmaca içerisinde. Bu arayış ve koşuşturmaca kimileri için bir yaşam felsefesiyken; kimileri içinse büyük bir külfet, sonuçsuz bir çaba, boşa harcanan zaman ve beyhude bir uğraş! Bir mutlu azınlık içinse bu arayış ve koşuşturmaca, insanın kendisini var etmesi ve/ya anlamlandırması için olmazsa olmaz bir varoluşsal bir süreç, eşsiz bir tecrübe ve hiç dinmeyen merak duygusunun bir tatmine ulaşması. Bir dördüncüsü de insanın kendisinden daha yüce olanla bir bağ kurma çabası.Hayatın olağan akışında insanın hallerine odaklandığımızda ortaya çıkan manzaranın objektif bir fotoğrafını çekebilmek belki mümkün olmayacaktır fakat en azından ‘İnsanlık halleri’ne dair birkaç kelam edebilme imkanına kavuşabileceğimizi de hiç kimse inkar etmeyecektir. Söz konusu ‘insanlık halleri’ olduğunda şairin; ‘Yar deyince kalem elden düşüyor/Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor’ sitayişlerine katılmamak mümkün mü? Ama tüm bunlara rağmen söz konusu insan olunca ne umutlar tükeniyor ne de hayaller bitiyor. Sonuçta her şey insanla anlamlı ve her şey insanla güzel. Bütün bir kâinat, insanla anlam kazanıyor, insanla manalanıyor. Belki de sürekli büyük resimde, insanın yerini bulmayı bir süreliğine erteleyip küçük resme odaklanıp insanın mahiyetini iyice belirginleştirip onu düzgün ve sağlam bir görünüşe kavuşturmaya kafa yormak daha doğru ve daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Özü itibariyle evrenin merkezinde bulunan insanın afaki(dışsal) yolculuktaki konumundan evvel deruni(içsel) yolculuğunu bir düzene oturtmalıyız. İnsanın anlam arayışının bir tezahüründen başka ne olabilir ki bu hoyratlığın sebebi? Böylesine huzursuz, böylesine çaresiz ve sıkışmış bir ruhun sükûn bulabilmesi için yolculuğun dıştan içe yönelmesi adına hangi yöntem ve teknikleri kullanacağımızı bir an önce keşfetmek durumundayız. Ve bu yöntem ve teknikler handiyse her insan için benzerlikler kadar farklılıklar da barındırmak durumundayken. Kendini anlamlandıramayan bir insanın dünyaya olumlu bir katkı sunmasını beklemek nasıl ki boş bir hayal olur; öyleyse işe suretler arasında kaybolmuş insana, kendisiyle yeniden tanışabilme ve karşılaşabilme fırsatlarını sunacak formüller üzerinde çalışmaya başlamalıyız iş işten geçmeden!Sözü daha fazla eğip bükmeden kitabın ortasından konuşmak gerekirse, insan + sonsuzla – sonsuz arasındaki olasılıklar kadar iyi ve kötü ihtimali bünyesinde barındırabilen devasa bir fenomendir! İşbu fenomeni çözümlemek hem çok kolay ve basit hem de bir o kadar girift ve komplekstir. Evet, kitabın ortasından konuşacaktık ama yine sayfaların arasında, yan yollara sapıp kaybolup gittik.  Bir paradoks belki ama iyi bir dünya için kötü olmayan insanlara ihtiyaç olduğu gibi; kötü olmayan insanlar için de şirazesinden çıkmamış bir dünya gerek! Bunların yolları hangi kavşakta kesişir yahut kesişmez bilemem lakin anlamını yitirmiş bir insanlıktan anlamlı bir dünya beklenemeyeceğini de her gün acı örneklerle tecrübe etmekten bıktık usandık ve de yorulduk. Hepsi de iyi atlara binip güzel yerlere gitmedi ya bu iyi ve güzel insanların?