İTTİHATÇILAR NELERE MÂLOLDU? (7)

Mustafa Kemal Paşa, I. Dünya Harbi’ne girişimize ilişkin hâtıralarını Falih Rıfkı’ya şöyle anlatmıştır: “(…) Osmanlı ordusunda hemen seferberlik yapılması bile düşünülecek bir mesele iken, devletin, Karadeniz’de, hâlâ bugün bile nasıl geçmiş olduğunu öğrenemediğim bir olay üzerine (Alman savaş gemilerinin Rus limanlarını bombalamasını kast ediyor) harbe girilmiş olmasından şikâyetçi idim. Bu şikâyetlerim o vakit ne kadar mânâsız sayılmıştı. ‘Çünkü ben, yalnız şikâyetçi olduğumu söylemiyordum. Almanlarla beraber olanlar yenileceklerdir’ diyordum. Bu sözlerim ise, gerçekten, çok elverişsiz bir zamana rastlıyordu. Çünkü, Almanlar kuvvetli adımlarla Paris üzerine yürümekte idiler. Türkiye’yi, bilerek veya bilmeyerek aldatmak için çenelerini işletenlerin, doğru bir iş yapmak neşesi ile sarhoş oldukları günlerde, bir Sofya Ataşesi çıkmış, İstanbul’da bazı kimselere sayfalar dolusu tenkitler yapmakta, yanlış bir iş yapıldığını söylemektedir. Bu adam delinin biri değil de nedir” (“Çankaya”, s. 80,81)?
Atatürk’ün Tevfik Rüştü Aras’a Mektubu!Atatürk, Sofya’da Askerî Ataşe iken, Almanların 6-8 Eylül tarihlerinde Marn Meydan muharebesini kaybetmesinden iki gün önce, 4 Eylül 1914 tarihinde, Tevfik Rüştü Aras’a yazdığı mektupta, bunu açıkça ifade etmiştir. Atatürk bu mektubunda, ‘Rusların Alman taarruzu karşısında geri çekilebileceği ve Napolyon’un başına gelenlerin bu sefer II. Wilhelm’in başına gelebileceği’ üzerinde durur ve şöyle devam eder: “Sonra, Fransızların yardım istemesi ihtimali var. (…) Meselâ İngiltere, meselâ Birleşik Amerika! Evet, niçin olmasın? Bir kara devleti olan Almanya ve müttefiki nereden yardım bulabilir? Hiç! Haydi Bulgaristan’ı, hattâ Türkiye’yi de cephelerine çeksinler. Ne çıkar? Denizler elde olmayınca! Hem doğudan, hem batıdan çevrilmiş bir Merkez Devlet Cephesi… İki cepheye karşılık harp! Hayır, bu işin sonu yoktur!” diyerek, Almanya’nın yanında harbe girilmesini bir delilik olarak telâkki eder (“Tek Adam”, Cilt I, s. 217).O tarihlerde böyle bir tahlil yapabilen bir tek asker ve devlet adamı yoktur.Atatürk, Türkiye’ye çağrılan Alman Askerî Heyetine de karşıydı. I. Dünya Harbi anılarını yazdırdığı Falih Rıfkı Atay’a şunları söylemiştir: “Türk Ordusu’nun aciz ve kabiliyetsiz olduğu kanaatiyle, o heyeti, ayaklarına kadar giderek ve rica ederek memleketimize davet eden onlardı (İttihatçılar). Bu heyete, Türk Milleti’nin kabiliyetsizliğinden ve beceriksizliğinden sarih suretle bahsedilmiş, kendilerine âdeta gelip bizi adam etmeleri teklif olunmuştur. Böyle bir müracaat üzerine gelen bu heyet, dahil olduğu muhiti ve o muhite hâkim olanları âciz, hattâ, haysiyetsiz telâkki ederse mazur görülebilir. Ben, Ordu’nun kayıtsız şartsız, bütün sırlarıyla Alman heyet-i askeriyesine tevdi ve teslim edilmesinden çok müteessirdim. Daha karar verilmezden evvel, tesadüfen bu vakaya muttali olduğum vakit, sesimin erişebileceği makamlara kadar itirazda bulunmayı görev bildim” (Falih Rıfkı Atay, “Atatürk’ün Bana Anlattıkları”, s. 10). Atatürk, Genelkurmay Başkanlığındaki üst düzey bir komutana, Alman Askerî Heyeti konusunu açtığında aldığı cevap şudur: “Kemal, Kemal! Bizi rahat bırak. Sonra vicdanen mesul olursun. Biz öyle şeyler yapacağız ki, neticesinden sen de memnun olacaksın. Dünya da hayretler içinde kalacaktır.” Atatürk, ona şu cevabı verir: “Evet, çok şeyler yapacaksınız. Fakat yapacağınız şeyler korkarım ki, memleketi çıkılmaz bir girdaba sokmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Eğer ben ve benim gibi düşünenler o gün hayatta bulunursak, sizin bugünkü sözlerinizi takdirle yad etmeyeceğiz. Temenni ederim ki, bizi çıkılmaz güçlükler içinde terk etmeyesiniz” (“Atatürk’ün Bana Anlattıkları”, s. 11). İngiltere Harbe Girmemizi İstemiyordu:Prof. Mustafa Sıtkı Bilgin, ‘I. Dünya Harbi’ne katılmak zorunda olduğumuz’ şeklindeki çok yaygın anlayışı toptan çürütecek olan şu çok önemli bilgiyi paylaşmaktadır: “İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey İngiliz Elçisi Sir Louis Malett’e, 1914 yılının Ağustos ayı ortalarında yeni talimatlar göndermiştir. Buna göre, eğer Osmanlı Hükümeti tarafsızlığını muhafaza ederse İngiltere, Rusya ve Fransa Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruma hususunda garanti vermeye hazırdı. Sir Grey, aynı talimatı Fransız ve Rus elçilerinin de aldığını gizli şifreli yazısında belirtmekteydi. Ayrıca, eğer Osmanlı Hükümeti, Goeben ve Breslau gemilerinde bulunan Alman personeli geri gönderirse, kapitülâsyonların kaldırılmasını kabul edeceklerini de belirtmekteydi” (ESAM 2015 yayını, s.183)! ./…* * *
NOT: Sayın Cumhurbaşkanımız bir konuşmasında, tarihî öneme hâiz, şu değerlendirmeyi yaptı: “Şayet, Gâzi’nin ömrü, 10 yıl daha ülkeyi yönetmeye elverseydi, hiç şüphesiz, 2. Cihan Harbi sonrası, bambaşka bir Türkiye görecektik. Maalesef Gâzi’nin vefatıyla bu fırsatı kaçırdık…”Atatürk, bir l0 yıl daha yaşamış olsaydı, en azından, şunlar olurdu: Plânlı Karma Ekonomi Modeli devam ederdi. İngiltere, 2. Dünya Harbi sonunda, 12 Ada’yı Yunanistan’a veremezdi. Türkiye, Rusya ile yakın dostluk ilişkilerini sürdürürdü ve kesinlikle NATO’ya girmezdik. Sâdâbat Paktı’na, bu harpten sonra bağımsızlıklarına kavuşan Arap devletleri de katılırlardı. Filistin’de, bir İsrail Devleti kurulamazdı. Emperyalist Devletler bölgemizdeki bu etkinliklerine asla sâhip olamazlardı.