KAPTANIN KÖŞESİ/BÖLÜM-36

Tarih 12 Eylül 1979:
Abdullah Aynaoğlu; ağzı kulaklarında bir heyecan bir heyecan koşturarak geldi. “Hazırlan oğlum akşama size yemeğe geliyoruz, herkese haber verdim. Ali Altun; sen de gel, sen de gel.”
-Apo ne oldu Söylesene…
–Barbaros geldi oğlum, Barbaros. Bugün Barbaros doğdu.
Ben çiğ köfte yoğururken devre arkadaşlarımızın eşleri benim eşime yardım ediyorlar, imece usulüyle yemek hazırlayıp masa donatıyorlardı. Biz hepimiz rakı içerken Apo ve İbrahim Başar bardak bardak ayran içip sarhoş oluyorlardı.
Devre arkadaşları olarak hepimizi ayağa kaldırdı Apo. Kendisi en başta, yanında ben, benden sonra da diğer üç devre daha…
-“1972 devresi olarak; önümüzdeki 100 kişiyi saymazsak en kıdemliniz benim” dedi.
–Sordum, niye oğlum sicilin kaç?
-105 oğlum, senin 103 olduğunu biliyorum ama sen suça yay yüklü bir adamsın. Yarın bir vukuat işlersin, atarlar seni askerlikten. Onun için boşuna yer işgal etme…
Güldük eğlendik, Barbaros’u kutladık.
Yarın planlı uçuşlarımız vardı. O uçuşları uçtuktan sonra ertesi gün Barbaros’u görmeye Balıkesir’e gidecektik. Zaten Apo İbrahim amca ile Şükriye anneye birlikte geleceğimizi telgrafla bildirmiş.
Ertesi gün, 13 Eylül 1979:
Akşam üzeriydi, son sorti uçuş bitmiş filo arabasına binmek üzereydik.
İkili bir F-100 kolu kalkıştaydı.
Biz Tayyareciler B.k atmasını severiz.
Koldaki yeri açık, çok yakın uçuyor, seviyede değil, kanat altında uçuyor, yatış yapıyor, sallanıyor gibi hatalar bulmak için B.k kepçelerini hazırlayıp izlemeye başladık.
Genel olarak kol kalkışı güzeldi ama yine de birkaç hata bulduk.
Fakat ! ….
Bir tuhaflık vardı.
Bir numara 40 derece kadar burnunu kaldırdı.
İki numara yer değiştiriyor.
Siyah duman, …
A/B’den çıktı galiba.
Büyük bir patlama sesi (Stall).
Tekrar mı A/B’ye girdi ki.
Ne oluyor derken,
Uçak sola yıkıldı.
Burun aşağı daldı.
Soluksuz izliyorduk.
Atış sahası kulübesinin dibine çakıldı…
Ben sanki paraşüt gördüm dedi yanımdaki.
Ben görmedim.
Büyük bir patlama.
Bir alev topu ve
Gökyüzüne yükselen siyah duman…
Rüyadayız sanki.
Keşke olsaydı.
Dünya durdu, hayat bitti.
Siren sesleri duyuldu.
Bir helikopter o yöne uçtu.
Yangın arabaları, ambulans, arkasından filo arabasıyla biz olay yerine yetiştik.
Hiçbir şey yapamadan sadece izledik.
Uçuş doktoru Hilmi Ulus elinde uçuş programı, ağlıyordu.
Biri; kim diye sordu.
Cevap veremedi.
Filo Eğitim subayı geldi.
Herkes soruyor o da cevap veremiyor, ağlıyordu.

Çakılan uçak çift kişilik F-100F uçağıydı.
Ön kokpitte Abdullah AYNAOĞLU,
Arka kokpitte Ali ALTUN vardı.
Daha 30 yaş olmamışlardı.
Abdullah, Barbaros’unu, Ali de kendi mürüvvetini göremeden,
Son sorti olarak,
Şehadet şerbetini içip,
Cennet mekanlarına uçup gittiler…
Şehit nöbetini en yakın arkadaşları tutar. Genelde bu kanat arkadaşlarıdır.
Tayyareciler arasında ” En acı Onur ” budur…
Nakil gerçekleşinceye kadar nöbet devam eder.
Ertesi gün askeri nakliye uçağında benim nöbetim devam ediyordu.
Ay yıldızlı al bayrağa sarılı tabutta Abdullah yatıyordu.
Ben de baş ucunda oturuyordum.
Sol kolum boyun hizasındaydı
Sanki Apo’yu gıdıklıyordum
Balıkesir’e indiğimizde tabutun ön kollarını ben omuzlamıştım.
Karşımdaki sivil gurubun ortasında dim dik duran İbrahim amcayı gördüm.
Bağırdı bana!…
Ve dedi ki;
Ulan Keko…
“Abdullah’ımı böylemi getirecektin”…
Ben bittim…
Ali KARAÇOBAN
09 NİSAN 2023.
Değerli Okuyucularım, kıymetli Uçuş Hocam Ali Karaçoban’ın anılarından oluşan 3 bölümlük serinin son bölümünü yayımladım. Arzu eden okuyucularıma bu bölümleri bir defada okumalarını öneriyorum, zira her bölümün bir önceki ve bir sonraki bölümle bağlantısı bulunmaktadır. Maalesef ki sizlere keyifli okumalar temennisinde bulunamayacağım.
Haftaya anılarımı yayımlamaya devam edeceğim.
Sevgiyle kalınız.