KAPTANIN KÖŞESİ/ BÖLÜM-49

Değerli Okuyucularım, Philadelphia’da lastiğimizin patladığı yerin sağında, yoldan itibaren dik bir şekilde yükselen yaklaşık 30m yüksekliğinde bir tepe vardı. Lastiğimizin patlamasından itibaren, trafik devriye aracının (SHERIFF) gelmesi yaklaşık 10-15 dakika sürmüştü ve biz bu arada ekiple konuşurken yukarıda bahsettiğim tepenin üstünde onlarca ışık gördük ve biz bu ışıkların ne anlama geldiğini polislere sorduğumuzda o kişilerin Amişler olduğunu söylediler. Polislerden Amişler hakkında bazı bilgiler aldık, diğer taraftan o ana kadar bu mezhep hakkında hiçbir bilgiye sahip değildik. Ellerinde gemici fenerleri bulunan onlarca Amiş insanı meraktan olsa gerek saatlerce kıpırdamadan bizlere baktılar. Amiş; ABD’nin Pensilvanya ve Ortabatı eyaletlerinde (ve Kanada’da) yaygın olan tutucu bir Hristiyan mezhebiymiş. 18. ve 19. Yüzyılda Almanya, Fransa ve İsviçre’den gelen göçmenler tarafından kurulmuş. Bu bilgileri internet ortamından aldım ve sizlerle paylaşmak istedim. Amişlerin ilginç yaşamlarını daha detaylı öğrenmek için lütfen internette yayımlanan videoları izleyiniz, göreceksiniz gerçekten izlediğinize değecektir.
PATLAMIŞ LASTİĞİ DEĞİŞTİREMEDİKBirazda otoyol devriyesi polislerden bahsetmek istiyorum. O kadar dostça konuşmaları ve davranışları vardı ki sanki insana, özel olarak bu durumda olan insanlara karşı nasıl davranılacağının eğitimini almışlar hissi veriyorlardı. Bir de bizim Türk olduğumuzu öğrendiklerinde daha bir yakınlık göstermişlerdi. Konuşmalarımızdan dostluğumuz o kadar ilerlemişti ki polislerden biri kolundaki saati çıkartıp oğlum Volkan’a hediye etmişti.Konuşmalarımız esansında bana lastik değiştirmemde yardım edeceklerini söylediler. Arabamda bulunan yardım çantasındaki ilgili aletleri aldık ve sıra stepne lastiği yerinden çıkartmaya gelmişti. Ama her şeyi denememize rağmen stepneyi bir türlü yerinden çıkaramadık. Halk dilinde levye denilen demir bir alet dahi kullandık ama başarısız olduk. O gün arabanın el kitabını açıp stepnenin yerinden nasıl çıkartılmasını inceledik mi, ya da arabanın el kitabı arabada yok muydu hatırlamıyorum. Bu çabalarımız sonunda fiziki olarak çok yorulmuştuk, aynı zamanda başarısız olmamız adeta psikolojimizi bozmuştu.Polislerden biri birkaç mil ileride benzin istasyonu ve lastik satan açık bir yer olduğunu söyledi. Beni oraya götürüp lastik alabileceğimizi söylediğinde gözlerimden yaş gelmişti, artık o an nasıl bir çaresizlik yaşadıysak. Patlayan lastiği söküp polis arabasına koyduk ve diğer polis ise bizim arabamızın yanında eşim ve çocuklarla kalmıştı. Bir süre sonra benzin istasyonundaki lastik satıcısına varmıştık, aynı ebatta lastiği aldık ve yeni lastiği janta taktıktan sonra arabamıza geri döndük. Yeni lastiği yerine taktık ve polislere minnet ve teşekkür duygularımızı sunarak otelimize hareket etmiştik.
DÜĞÜNÜMÜZ BAŞLIYORKaldığımız otel aynı zamanda düğünün yapılacağı oteldi ve düğün sahibi dışarıdan gelecek olan misafirler için oda rezervasyonu yaptırmış ve bizler öyle gelmiştik. Sabah kahvaltısından sonra kısa bir şehir turu yaptık ve akşam erken bir saatte başlayacak olan düğün için hazırlık yapmaya başladık. Nihayet düğün saati geldiğinde otelin giriş katından 1 kat aşağıda çok büyük olmayan bir salonda düğün başlamıştı. Düğün salonuna indiğimizde bir sürprizle karşılaştık. NATO uçuş okulunda beraber görev yaptığımız arkadaşlarımızdan Bnb. Ali Karaoğlan ile Yzb. Erhan Akçay’da düğün için gelmişlerdi. Sizlere daha önce bahsettiğim “Cross Country” dediğim bir görevde T-38 uçağı ile öyle sanıyorum ki 1 ara bacak uçuşu yaparak şu an hangi meydana indiklerini bilmediğim bir meydana inmişler ve sonrasında düğünün yapılacağı otele gelmişler. Onları gördüğümüz için mutlu olmuştuk.Ben ve ailem ilk defa bir Amerikalı çiftin düğününe katılacaktık. Gündüz ise şehir merkezindeki bir kilisede Nazlı ile Bill’in nikah törenlerine katılmıştık. Bu sefer yıllarca Amerikan filmlerinde izlediğimiz kiliselerde kıyılan nikah törenlerinin canlı şahitleri olmuştuk. Bizim geleneksel düğünlerimizden çok farklıydı. Şöyle ki, düğünün seyrini yöneten bir animatör vardı ve eğlencenin gidişatını o yönlendiriyordu. Salonda bulunan herkesin aynı anda dans etmesini, gruplar halinde bazı oyunlar oynatarak insanların eğlenmelerini vb. düğünün her safhasını yönetiyordu. Bu düğünden çok büyük zevk almıştık zira animatör, çocuklar için de birtakım oyunlar hazırlıyordu ve onları da eğlenceye dahil ediyordu. Hani bilirsiniz işte bizim düğünlerimizde yaşınız biraz ilerlemişse, oyunlar ve danslar bize göre değil diye 4 saat masada oturmuşluğumuz çok olmuştur. Aslında bizim düğünlerimizde de düğünü yöneten (grupları eğlendiren) bir animatörün olmasını çok isterdim.
Düğünde resim çektirmeden olmaz tabii ki. Soldan sağa; Ali Karaoğlan, Nesrin, Gelinin nedimesi(kardeşi) Aylin, Aylin’in arkasındaki kadını hatırlamıyorum, Damat Bill, Gelin Nazlı, Meryem, Kâmil, Tuğçe, Volkan ve Erhan Akçay.
EĞLENCE SONU VEDALAŞMADüğün eğlencesi öyle sanıyorum ki gece saat 23:00 da son bulmuştu. Müzik bittiğinde misafirler gelin ve damadı kutlama sırasına girmişlerdi. Birçok kişi diğer eyaletlerden geldikleri için vedalaşma ritüeli de düğün sonu yapılmıştı, zira insanlar Amerika’da seyahat etmek için erkenden yola koyuluyorlardı. Biz de kutlama ve vedalaşma töreninden sonra odamıza çıkmıştık.
TATİL İÇİN TEKRAR YOLA KOYULDUKSabah erkenden kalktık ve kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Bir sonraki durağımız Philadelphia şehrine komşu olan New Jersey eyaletinde önceden rezervasyon yaptırdığımız adını hatırlayamadığım askeri bir üssün misafirhanesiydi. Öğleden sonra misafirhaneye yerleştik ve daha sonra üs içinde çok büyük bir alışveriş merkezi varmış oraya gittik, yemek yedik ve kıyafetler almıştık.Buraya yani denizcilerin askeri üslerine gelmemizin sebebi hem güvenli ve ucuz hem de New York’a sabah gidip akşam dönülecek bir uzaklıkta olmasıydı. Yanılmıyorsam 1 ya da 1,5 saatte New York’a gidebiliyorduk. 2 tam gün New York’un gezilecek görülecek yerlerini gezmiştik. Bu gezilerimiz esnasında bizi korkutan bir olay yaşadık. Şehir merkezinin dışına çıktığımızda arabamızla, merkezde ise çok yerlere yürüyerek gidiyorduk. Saatlerce yürüyorduk yorulmadan, gençlik işte. Şehrin dış mahallelerini görmek istediğimiz bir gün elimizdeki haritaya göre bir kişiye adres sorduğumuzda “burası Harlem, emniyetli bir yer değil, buradan derhal uzaklaşsanız iyi olur” cevabını almıştık ve bu esnada zaten etrafta o bilinen insanlar geziyorlardı. Bilmeden geldiğimiz bu semt daha sonra öğrendiğimize göre aklınıza gelebilecek her türlü kötülüklerin yapıldığı, olayların olduğu Harlem mahallesiymiş.Kaldığımız misafirhaneden New York’a gidip gelirken kullandığımız yolun sağında ve solunda mısır tarlaları, mısırların içinde sırık fasulyeler, mısırlara sardırılmış salatalıklar dikkatimizi çekmişti. Bu tarlaların başında ya da sonunda ise tipik Karadenizli ya da Erzurumlu inşaat ustalarının yaptığı, estetik yoksunu, dört duvar ve iki katlı balkonlu evler buraya adeta bir Karadeniz kenti görünümünü veriyordu. Daha sonra öğrendiğimize göre burada çok Karadenizli yaşıyormuş ve bildikleri yaşantıyı burada da devam ettiriyorlarmış. Hatta kaçak yollardan Amerika’ya gelen Türk vatandaşları ilk önce New Jersey’de çalışmaya başlıyorlarmış ve daha sonra başka eyaletlere gidiyorlarmış diye duymuştum. 3 gece kaldığımız askeri üsten sabah kahvaltı sonrası erken sayılabilecek bir saatte Amerika’nın başkenti Washington için yola koyulmuştuk.Haftaya görüşmek ümidiyle sevgiyle kalınız.