KAPTANIN KÖŞESİ/ BÖLÜM-62

Değerli Okuyucularım, hayat devam ediyordu ve bir şekilde zamanın acılarımızı azaltmada en iyi ilaç olduğunun bilincindeydik.
MUTSUZ MUSTAFA ABİMŞimdi sizlere bir insanın bu kadar mı çok seveni olur diyeceğim bir kaptan abimden bahsedeceğim. Ben şirkete girdiğim 2000 senesinde çok kıdemli ikinci pilotların kaptan olmak için kaptanlık mülakatları vardı. Bahsedeceğim bu abim de kaptanlık seçmelerini geçmiş ve eğitimini bitirerek kaptan olarak uçmaya başlamıştı. Yanılmıyorsam yeni kaptan olmuş kişileri daha kıdemli yani tecrübeli ikinci pilotlarla uçuruyorlardı. Şirketimizin uçakları daha yeni ve modern uçaklarla yenilendiği için(B737-800) eski uçaklardan B737-300/400 uçağında uçmak için belirli sayıda kaptanı bu uçaklarda uçuruyorlardı, bahsi geçen abim de bu uçaklarda uçuyordu. Biz de şirkette yeni ve en son katılan ikinci pilotlar olarak B737-300/400 uçağında uçuşlara başlamıştık, dolayısıyla bahsi geçen kaptan abimle çok sık uçuyorduk. Şimdi bu kaptan abimden biraz bahsetmek istiyorum. Kimseyi bilerek kırdığı, üzdüğü görülmemiştir. Çocuklarına aşırı düşkün, çevresine duyarlı, ekibiyle beraber gittiği restoranlarda hesabı kimseye ödettirmemiş, türünün az sayıda örneklerinden kalan dünya tatlısı, adam gibi adam Kaptan Mustafa Şengün.Bu abimle ilk uçuşumu yurtdışına uçmuştum. İlk buluşmamız havalimanındaki Uçuş Operasyon Merkezinde oluyor ve kabin ekibiyle ortak yaptığımız uçuş öncesi brifing sonrası uçak başına gidiyoruz. Yolcu alımı, kalkış ve tırmanış sonu düz uçuşa geçtik. Düz uçuşta yapmamız gereken işlerimizden sonra abim konuşmaya başladı. Başlangıçta anlattığı şeyler hayat hikâyesi, detaylarına girmeyeceğim ailevi konular, kendi ve ailesinin başından geçen üzücü olaylar, devre arkadaşlarının bazı olayları vb. şeyler ilk dinlediğimde ilgimi çekmiş ve vay canına dediğim çok hikâyeler dinlemiştim. Bu konuşmalar tabii ki uçuş emniyetini etkilemeyecek zamanlarda oluyor, Hava Trafik Kontrolü ile yaptığımız konuşmalarda ara veriyorduk. Beni bilirsiniz öyle çok fazla konuşmam, ama çok iyi bir dinleyiciyimdir. İşte birazda bu yüzden olsa gerek ki abim toplamda birkaç saat konuşmuştur uçuş sonuna kadar.Evime ulaştığımda kafam kazan gibi şişmiş ve kendimi bitkin hissediyordum. Bir yandan da bir insanın başına bu kadar şey nasıl gelir diye de kendime sormadan edemiyordum. Abartmadan söyleyebilirim ki, tüm başından geçenleri bir Antalya-Frankfurt-Antalya uçuşunda anlatıyordu. Uçtuğumuz uçakta uçan pilot sayısı az olduğundan sık sık birlikte uçuyorduk. İkinci kez birlikte uçtuğumuzda ilk uçuşta anlattıklarını yine anlatmaya başlardı ve ben yine dinlemek durumunda kalıyordum. Bu anlatımlar her seferinde aynıydı ve adeta kelimesi kelimesine ezberlemiştim. Tesadüfen okuduğum Psikoloji ile ilgili bir kitapta, “ anlatan ve paylaşan insan rahatlar, içindekileri boşalttığı için hafifler ve artık içine yeni bir şeyler alabilir, bu da kendi içinde bir devinim(hareket) yaratır” diye yazıyordu. Abim işi biliyormuş meğer ama benim psikolojimin bozulduğunu hiç bir zaman fark etmedi. Kim bilir o an için onu dinlemek belki de benim iyi hissetmemi sağlıyordu. Bunun üzerine ben de abimin adını şirketteki üç Mustafa’dan biri olan “MUTSUZ MUSTAFA “olarak anmaya başlamıştım.Yıllar sonra o abimin oğlunun pilot olduğunu ve SunExpress Havayolları’nda uçmaya başladığını öğrendiğimde çok sevinmiştim. Nedeni ise babasının bana uçuşta çektirdiklerini ben de ona çektirmek isterdim ki 2017 senesinde İzmir’e taşındık ve pilot oğlumuzla uçma şansım olmamıştı.Yüksek hoşgörüsüne sığınarak yazdığım yazılarıma müsaade eden abime minnettarım. Ayrıca pilot olan Mert oğlumuza emniyetli uçuşlar, Sevgili abime de sağlıklı, mutlu ve huzurlu emeklilikler dilerim.
ŞİRKETİMİZ BÜYÜYOR2001 senesinin sonlarına doğru şirket yönetiminden güzel haberler almaya başlamıştık. Şirketimiz büyümeye karar vermiş ve kaptanlık için kriterleri karşılayan ikinci pilotlara kaptanlık sınavları için bildirim yapılmıştı. Bu kriterleri karşılayan 8 kişiydik ve ilk sınavımız 100 soruluk klasik bir sınav olmuştu. Öyle hatırlıyorum ki tüm hayatım boyunca girdiğim en zor sınavdı ve hala ne amaçla böyle bir zor sınav yapıldığını anlamış değilim. O sınavdan 1 FO geçerli notu alamamış ve mülakatlara girememişti. Yine yanlış hatırlamıyorsam yazılı sınav ile mülakat arasında 20 günlük süre vardı ve ben 15 gün yıllık iznimi mülakatlara hazırlık çalışması için almıştım. Ama ne çalışmaydı, adeta çalışma masasından kalkmamacasına 15 gün çalıştığımı hatırlıyorum.Mülakatlara 7 kişi girmiştik, çok kalabalık bir sınav kurulu karşısında heyecanımızı yenmeye çalışıyorduk ve hepsi de uçuş öğretmeni olan, şirkette müdür seviyesinde kişilerdi. İlk önce İngilizce olarak kendimizi ifade edebileceğimiz genel sorulardan sonra( konuşmaya yönelik) mesleki sorulara geçiyorlardı. Çok sevdiğim bir öğretmen pilot bana çok basit bir soru sormuştu ve başka da soru soran olmamıştı, o nedenle mülakatım kısa sürmüştü. Benim şirkete girdiğim sene şu an ismini hatırlayamadığım ve görevde olan Operasyon Müdürü(DO) kaptanımızın yerine gelen Kaptan Lange son söz olarak beni tebrik etti ve kaptanlık mülakatından geçtiğimi söyledi. O an çok sevinmiş, tarifsiz duygulara sahip olmuştum.Bu kaptanlık seçmelerinden 2 kişi geçmiş ve kaptanlık eğitimi için beklemeye başlamıştık.
TAM ÜÇ SENE BEKLEDİKBir süre sonra şirketimizin büyüme projesi durduruldu ve biz 3 kaptan adayı olarak beklemeye alındık. Üçüncü kaptan adayı çok sevdiğimiz bir abimiz en son kaptanlık seçmelerinde başarılı olmasına rağmen kaptan ihtiyacının tamamlanması üzerine eğitimlere başlayamamış ve şirketin büyümesi devam etseydi birlikte kaptanlık eğitimine başlayacaktık. Tabii bu durum abimizi çok üzdü ve ancak üçümüz 2004 senesinin Nisan ayında kaptanlık eğitimlerine başlamıştık.Kaptanlık eğitimi için 180 saat uçmamız gerekiyordu. Günümüzde nasıl bilemiyorum ama o zamanlarda çok uzun bir eğitim dönemi geçiriyorduk. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, SunExpress hiçbir dönemde eğitimden taviz vermedi. Diğer bir ifadeyle eğitimden tasarruf yapma düşüncesine hiç gitmedi ve bu da SunExpress’i üstün yapan özelliklerden biriydi.
İKİNCİ PİLOT APOLETİYLE EVE GİTTİMUzun süren, adeta bitmek tükenmek bilmeyen kaptanlık eğitimlerinin sonuna gelmiştim. 2004 senesinin Haziran ayında çok sevdiğimiz uçuş hocamız ve bir abimiz olan, 1975 devresinin ve tüm SunExpress personeli tarafından çok sevilen, hani derler ya adam gibi adam Orhan Ayan Kaptanımla kaptanlık kontrol uçuşuna planlanmıştım. Uçuşum şu an hatırlayamadığım ama Almanya’da bir meydana planlanmıştı. Eğitim süresince de birkaç kere birlikte uçtuğumuz Ayan kaptanımla sorun olmadan Antalya’ya dönmüştük.Kontrol uçuşumda ben kaptan sandalyesinde, sağ tarafta ikinci pilot ve kontrol pilotu da benim arkamdaki sandalyede oturuyordu. Kaptanlık kontrolünde uçuş bittiğinde kontrol hocası yanında hazır bulundurduğu 4 şeritli kaptanlık apoletini yeni kaptan olan şahsın omuzlarına takması beklenirdi. Eğer yanında kaptan apoleti getirmemişse kendi apoletini takardı. Ayan hocam evrak işlerini bitirince beni sadece tebrik etti ve hayırlı olsun dileklerinde bulundu. Ben 7 senedir özlemle beklediğim kaptanlık ritüelinin sonunun böyle bitmesine üzülmüştüm. İşte üzerinden tam 20 sene geçmiş olmasına rağmen hala dün gibi hatırlıyorsam eğer bu ritüel gereği gibi yapılsaydı bu yazdıklarımın yerine başka şeyler yazmış olurdum. Ama Orhan Ayan hocamızın bunu bilerek isteyerek yapmadığını biliyorum, kaptanlık apoletini yanına almayı unutmuş olabilir diye düşünmüştüm. Saygılar sevgili hocam.Sevgiyle kalınız.