KARADENİZ KÜRESEL MESELELERİN MERKEZİNDE

Yeşilgiresun’un değerli okuyucuları, sizleri bu hafta Karadeniz’i bugün ve yakın gelecekte ilgilendirebilecek muhtemel güvenlik sorunlarına dair başlıkları içeren bir ufuk turuna çıkarmak istiyorum. İlk durağımız Rusya-Ukrayna cephe hattı. Ukrayna demişken tarihten alınması gereken çok önemli bir derse değinmeden geçmemek lazım. Geride bıraktığımız 5 Aralık Salı günü Ukrayna tarihi açısından önemli bir yıldönümüydü. 5 Aralık 1994 günü, Birinci Soğuk Savaş’ın bitiminin iyimserlik rüzgarlarının hakim olduğu günlerde “Budapeşte Memorandumu” imzalandı. İngiltere ve ABD’nin sunduğu güvenlik garantilerine ikna olan Ukrayna bu memorandum doğrultusunda elindeki 44 adet stratejik bombardıman uçağını ve nükleer başlık taşıma kapasitesine de sahip 1.068 adet uçaktan fırlatılan güdümlü füzeyi imha etmeyi, dahası nükleer silahlarını Rusya’ya transfer etmeyi kabul etti. ABD, o yıllarda Rusya’yı NATO’ya çekmek için Ukrayna’yı yem olarak kullanmakta tereddüt etmemişti. Bu yem işe yaramayınca, 24 yıl sonra bu defa Rusya’yı sosyo-ekonomik olarak yıkacak bir savaş için Ukrayna’yı ikinci kez kullandı. Peki gelinen durum nedir? Savaş ikinci kış mevsimine girmişken kesin olan tek şey Rusya’nın sallandığı ama yıkılmadığı. Ukrayna’nın durumu ise tam bir ibret vesikası halini aldı. 29 yıl önce ABD ve İngiltere’nin verdiği akıllara uyarak elindeki vurucu gücü imha eden Kiev yönetimi bugün tank ve uçak edinebilmek için bu iki ülkenin insafına kendisini terk etmiş durumda. Ancak hem Washington hem de Londra için İsrail’in Gazze’de yürüttüğü saldırı artık daha önemli. Silah akışının yönü Karadeniz’in kuzeyinden Akdeniz’in doğusuna doğru değişirken, Haziran ayında başlayan Ukrayna karşı saldırısının etkisizliği de Zelensky’ye duyulan güveni kökünden sarstı. Ukrayna ordusunun cephede Rus ordusuna karşı üstünlük sağlayamayacağına dair ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’da pekişen inanç her geçen gün Washington’dan yapılan açıklamalara daha fazla yansımakta. Bunun son örneği ABD Genelkurmay Başkanı Charles Brown’dan geldi. “Çatışmalar her zaman diyalog yoluyla çözülür. Ukrayna’daki savaşın askeri bir çözümü yok” diyen Brown, Kiev’e Moskova ile müzakere masasına oturması yönünde yapılan baskıyı da bir noktada doğrulamış oldu. Nitekim Brown’ın bu açıklamasının ardından Beyaz Saray da ABD Kongresi’ne yıl sonunda Ukrayna’ya yapılacak yardımlar için kaynakların tükeneceğini bildiren bir mektup gönderdi. ABD Başkanı Biden’ın ekibi tarafından kaleme alınan bu mektupta, ellerinde “sihirli bir mali kaynak” olmadığının belirtilmesi dikkat çekti. Ukrayna ordusunun mevcut şartlarda “mantık dışı” olarak nitelenebilecek taleplerinin de ABD yönetimi tarafından basına sızdırıldığı görülüyor. Bunun son örneklerinden birisi de Ukrayna Genelkurmay Başkanı Valeri Zaluzhnyi’nin, ABD Savunma Bakanı Austin’den 17 milyon top mermisi ve 350 milyar dolar talep etmesi. İsrail’in 7 Ekim’i takip eden 60 günlük sürede Gazze Şeridi’ne 100 bin top mermisi attığı, ABD’nin ancak 57 bin adet 155 milimetrelik top mermisi temin edebildiği dikkate alındığında Ukrayna’nın beklentilerinin, cephede sergiledikleri performans ve genel gidişatla ne denli uyumsuz olduğu bütün açıklığıyla görülüyor.
SEYİR HAKKI ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN ÖNLEMLERGelelim Karadeniz havzasının geleceğini ilgilendiren ikinci başlığımıza. Geçen iki haftada kaleme aldığım yazıları okumuş olanlar anımsayacaktır. Türkiye-Romanya-Bulgaristan üçlüsünün, Karadeniz’de seyir güvenliğini sağlamak adına geliştirdikleri bölgesel işbirliğinin önemine sık sık vurgu yapıyorum. Rusya-Ukrayna Savaşından kaynaklı mayın tehdidine karşı çözüm arayışıyla ortaya çıkan bu işbirliği dönemsel değil, çağımızda deniz ticaret yollarını yönelik artan tehditlerin karşılanması için ihtiyaç haline geliyor. İsrail’in Gazze saldırısı nedeniyle Bab-ül Mendeb Boğazı ve Kızıldeniz’de artan saldırılar meselenin hassasiyetine işaret ediyor. 3 Aralık Pazar günü Kızıldeniz’de seyreden 14 farklı ülke ile ilişkili 3 ticari gemi, Yemen topraklarındaki İran destekli Husilerin güdümlü füze ve kamikaze dronlarla düzenledikleri saldırılara hedef oldu. Bölgede bulunan ABD donanmasına bağlı USS Carney savaş gemisi bu saldırılardan bazılarını savuştursa da Bahama bandıralı “Unity Explorer” ve Panama bandıralı “M/V Number 9” gemileri güdümlü füzelerle vuruldu. İsrail lojistik şirketleri Eilat limanını da hedef alan saldırılar nedeniyle Süveyş Kanalı rotasına yönelerek Hayfa limanını kullanmaya başladılar. Bu tehditler, İsrail’in deniz ticaret maliyetlerini giderek artırıyor.
HER ENERJİ HAVZASI KIYMETE BİNİYORGelelim uluslararası jeopolitik ortamda, Türkiye’ye çok uzak görünse de bizleri de yakından ilgilendiren bir başka gelişmeye. Malumunuz olduğu üzere Karadeniz’de yeni enerji havzaları tespit edilmekte ve yakın bir geçmişte, pek önem atfedilmeyen Karadeniz bu anlamda da değer kazanmakta. Enerji havzalarının ne denli kıymete bindiğine ve çatışmaları ne ölçüde tetikleyebileceğine dair bir örnek Latin Amerika’dan geldi. Venezuela, doğu komşusu Guyana ile 100 yıldan uzun süredir tartışmaya konu olan petrol zengini Essoquibo bölgesi bölgesini talep ettiğini yüksek sesle dile getirdi. Hatta bunun için, katılımın yüzde 50’nin üzerinde gerçekleştiği bir referandum da düzenleyerek halk desteği aldı. Ancak mesele bununla sınırlı kalmadı. Venezuela ordusunun Guyana sınırına yığınak yapması üzerine, Brezilya ordusu da olası bir işgal girişiminde Guyana’nın yardımına koşmak için hazırlıklara başladı. Küresel ekonomide refah pastasının giderek daraldığı ve her enerji kaynaklarının öneminin arttığı günlerde Kızıldeniz ve Guyana’da yaşananlar, Karadeniz başta olmak üzere egemenlik hakkımızın olduğu her coğrafyaya sahip çıkmamız gerektiğini ortaya koyuyor.