KÖTÜ POLİTİKACI!…

Tesadüf müdür bilmiyorum; merhum Tarık Buğra’nın bir makalesi düştü önüme…Tam da ben aynı konuya kalem çalacakken…1971 yılında zamanın “kötü politikacıları” üzerine Tercüman gazetesinde yazdığı bir köşe yazısı… “Bize düşen nedir” diye başlık atarak, özetle şöyle söylemiş Üstat:“Kötü politikacı; İnsanı tarihten yani uyarıcı hakikatlerden ve olabilecekler üzerine düşünmekten, başka bir ifadeyle tedbir almaktan koparıp günlük olaylar içine hapsetmek ister… Çünkü o zaman demagoji, yalan, isnat, iftira ve iddia kolaylaşır, geçerli akçe olur. Onun da bunlardan başka bir kozu yoktur.Ve kötü politikacı; halk arasındaki anlaşmazlıklardan beslenir… Bunun için mevcut anlaşmazlıkları kışkırtıp durur veya sürekli yeni anlaşmazlıklar icat eder. Bunların düşmanlıklar haline getirilmesinden hiç çekinmez…Bunun ,kendisine sadık “militanlar” sağlayacağını bilir… Bu çirkin, bu ihanete eşit kurnazlık “kötü politikacının” karakteridir…Halbuki; ta Birinci Meşrutiyet’ten beri bu pis oyun yüzünden kaybetmediğimiz kalmamıştır. O günlerden bu yana gittikçe artan bir hırsla, kötü politikacının savaşçılığını yapmışız… Partizanlıklarımız gittikçe Moskof düşmanlığını bile gölgede bırakacak şekilde birbirimize düşmanlık halini almış…Kapılmayalım kötü politikacılara… Birbirimizle olan anlaşmazlıklarımızı kavga sebebi, düşmanlık vesilesi yapmayalım… Türkiye’mizin bütünlüğünü bozmayalım. Küfredenlerin, yumruk sallayanların, kısacası bizi kışkırtanların peşine düşmeyelim. Sorumsuzlukların ve zerre kadar iş yapma gücü ve yetkisi olmayanların suçlamalarına arka çıkmayalım… Yapılmayanlar vardır, ama yapılamayanlar da vardır; yapılabilecekler vardır ama, yapılamayacaklar da vardır… Karşımıza dikilen ve kavga isteyen iddiaları bunlara göre değerlendirelim…En güzeli, en verimlisi ve insana en yakışanı da; “politikanın” her şey olmadığını, pek bir şey yapamayacağını, sorumluluğunun da ona göre olabileceğini unutmayalım…Asıl önemlilerine, yani kendi sorumluluklarımıza, ödevlerimize bakalım: profesyoneli olmadığımıza göre, politikanın maşası, askeri, şakşakçısı değil, kontrolörü ve hüküm vericisi olalım…Politikacılara ve partilere, hırslarının, hatalarının kölesi olmadığımızı, her an karar değiştirmek hakkına sahip hür seçicileri olduğumuzu göstermeliyiz…İşte ancak o zamandır ki, kötü politikacılar ve satılmışlar iyot gibi açıkta kalacaktır…Oylarımız da pırlanta gibi değer kazanacak, demokrasiyi kuvvetlendirecek bizleri de refaha kavuşturacaktır…”…Son günlerde “tekelleştirilmiş medya araçları” vasıtasıyla “kötü niyetli politikacıların” yarattığı suni gündemleri görünce ne yazacağımı düşünürken, Tarık Buğra’nın 53 yıl önce karaladığı bu satırlar işimi kolaylaştırdı…Toplumu bilerek kutuplaştırmaya çalışan ve bundan siyasi olarak nemalanan her kim varsa bu Millete bundan daha büyük bir kötülük yapamaz…Çünkü bu kutuplaşma ve bu kamplaşmanın sonucu hayra alamet değildir… Yıkar, yakar, yok eder!…Sürü psikolojisiyle hep birlikte uçuruma yuvarlanan koyunlar gibi insanlarımız içinden çıkamayacakları dipsiz bir kuyuya doğru itekleniyor…Narin kızımızın cinayeti, teğmenlerin kılıçlı yemini gibi, karanlık ellerin profesyonelce oluşturduğu yapay gündemlerle oyalanıp ayrışmak; bize işimizi gücümüzü unutturan, kendi gerçeğimizden saptıran ve derin bir akılla kurgulandığı alenen belli olan bu tuzaklara düşmek memlekete ve millete sonunda ne kazandıracak? Bilen var mı?..Dezenformatik bilgilerle sosyal medyayı bir silah gibi kullanarak geniş halk kesimleri arasına nefret tohumları ekenler perdenin arkasından kıs kıs gülüyor; buna inanın…Türk Milleti, iyi politikacıyla kötü politikacı arasındaki ayrımı yapamadığı sürece beka sorunu yaşamaya devam edecek…Kötü politikacıları sürekli allayıp pullayan, türlü maskaralık ve şaklabanlıklarla olanın bitenin üstünü örtmeye çalışan sözde sanatçı veya aydınlara karşı net bir tavır almadıkça bu tehlike sürecek…Aklımızı başımıza almanın zamanı geldi de geçiyor!…“Kim daha çok vatanseverdir?” sorusuna Atatürk’ün verdiği cevap şu:- “Ülkesini en çok seven, işini en iyi yapandır…” Bize bu düsturu ilke edinmiş politikacılar gerek…Bize bu düsturu ilke edinmiş bürokratlar gerek…