Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in yolu, küresel istikrarsızlığın, tedarik zincirindeki alt üst oluşun, enerji ve enflasyon krizlerinin etkisindeki bölgemizde Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki gerilimin düşürülmesi adına atılan adımlar çerçevesinde bir kez daha Türkiye’ye düştü. 2022 yılının Mart ayında İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede, iki ülkenin sorunlarını kendi arasında çözmeleri gerektiği mesajı kendisine iletilmiş, ama Miçotakis 19’uncu yüzyıl sonu ve 20’inci yüzyıl başındaki seleflerinden edindiği alışkanlıkla, aynı yılın Mayıs ayındaki Washington ziyaretinde Türkiye’yi, ABD Kongresi’ne şikayet etmeyi ödev addetmişti. O günlerin ardından köprülerin altından yeterince su akıp, ABD de, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de kuşatmaya yönelik Yunanistan-GK Rum Yönetimi prodüksiyonu EastMed Projesinden elini ayağını iyice çekince devran değişti. Miçotakis bir hayli çaba harcadıktan sonra 2023 yılının Temmuz ayında Litvanya’daki NATO Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşebildi. Bu tarihten sonra Ege’deki adaları ziyaret etmek isteyen Türk turistlere yönelik kapıda vize uygulaması dahil ilişkileri yumuşatacak adımlar atıldı. Özellikle 12 Adalar’daki turizm faaliyetlerinin ve gelirlerinin artması neticede bizleri de memnun eder. Bu adalarda yaşayan Yunan ticaret erbabı 2008’deki ekonomik krizde Yunan bankalarındaki tasarruflarına el koyulması tecrübesiyle birikimlerini Türk bankalarında değerlendirmeyi ya da mobilya, gıda vs… ticaretlerini, Yunan anakarasından ziyade Türkiye ile yapmayı tercih ettikleri için ülke ekonomimiz açısından da faydalıdır. Ancak Miçotakis’in bu ziyaretleri, iki ülke arasında kalıcı bir baharı tesis etmeye yeterli midir? Dahası, Miçotakis Yunan devlet aygıtını ve Yunan kilisesini Türkiye ile dost olmaya ikna edebilir mi? Bu sorunun yanıtını ben değil Yunan basını versin dilerseniz.
SOYDAŞ SEBAHATTİN BAYRAM İÇİN DE BAHAR GELECEK Mİ? Miçotakis’in 13 Mayıs’taki Ankara ziyaretinden 2 gün önce Rodos Adası’nda yayın yapan “Rodiaki” medya sitesinin haberine bakalım: 2020 yılının Aralık ayında Türkiye lehine casusluk yaptıkları suçlamasıyla tutuklanan Türkiye Cumhuriyeti Rodos Başkonsolosluğu’nun Yunan vatandaşı Sözleşmeli Sekreteri Batı Trakyalı soydaş Sebahattin Bayram’ın 5 yıllık cezası kesinleşirken, Rodos ile Meis adaları arasında sefer yapan bir Yunan gemisinde aşçılık yapan yine Batı Trakyalı soydaş Nizamettin Memet’in cezası 1 yıllık indirimle 3 yıl çekilmiş. Bakalım Bayram ve Memet’in hapis cezası almalarına yol açan suçlar neymiş: * Düşmanın savaş gücünü ortaklaşa tekrarlanarak desteklemek,* Devlet sırlarını ortaklaşa tekrarlanarak ihlal etmek,* Devlet çıkarlarına zarar vermek amacıyla devlet sırrını başkalarına iletmek ve ortaklaşa tekrarlanarak casusluk yapmak.Yunan makamlarının casusluğa delil olarak öne sürdükleri “gemi fotoğraflarının” bugün en basit Google map teknolojileriyle bile elde edilen türden olması soydaşlara yönelik kurulan bu “çadır mahkemesinin” niteliğini anlatmaya yetiyor. Dahası, 2021 yılındaki yargı sürecinde henüz Onikiadalar Karma Yeminli Jüri Halk Mahkemesi’nin kararını açıklamadan, Yunan basınında Bayram ve Memet’e verilecek cezaların açıklanmış olması, sürecin Atina’daki eller tarafından uzaktan kumandalı ve hukuku ayaklar altına alacak şekilde yürütüldüğünün de somut kanıtıydı. Neticede Miçotakis Ankara seyahatine hazırlanırken soydaş Sebahattin Bayram, Yunanistan’da Türk olmanın bedeli ödetilircesine 5 yıllık ağır hapis cezasını çekmesi için cezaevine konuldu. “Ülkeler arası ilişkilerde bahar” tek taraflı adımlarla olmaz. Miçotakis’in kalibresini ve iktidarda muktedir olup olmadığını anlamanın yolu “Sebahattin Bayram Davası”nın bundan sonraki seyriyle anlaşılacaktır.
MİÇOTAKİS Mİ BÜYÜK, “ETNİKİ TEMA” MI? Yunan Başbakanının, “gerçek bir bahar” için, Türkiye nezdinde değil ama kendi topraklarında aşması gereken engeller vardır. Bu engellerin ne olduğunu anlamak için Muhammed Murat Arslan’ın 2024 yılının Mart ayında satışa sunulan “Zor Zamanlarda Diplomat Olmak” adlı kitabından bir bölümü siz Yeşilgiresun Gazetesi okurlarının dikkatine sunmak isterim. Emekli Büyükelçi Hasan Kemal Gür, Yunan gizli servisinin himayesindeki Yunan ırkçılarının 1990 yılında Gümülcine’de Türkleri hedef alan saldırılarına dair şu önemli tespiti yapıyor: “Yunanlı’nın ruh hali geçmişi unutmaya geçmişle barışmaya müsait değildir. “Etniki Tema” ( Türkler söz konusu olduğunda Yunanistan’daki tüm siyasal güçler ve idari organların Yunan Milli Davası doğrultusunda tutum birliği içerisinde olması ) disiplininin değişmesi beklenmemelidir. “Etniki Tema” Yunan siyasetinde bir yaşam gerçeği ve mecburiyettir. Türk ve Türkiye paranoyası “Etniki Tema”yı beslediği sürece Batı Trakya’da uygulanan asimilasyon politikası da terk edilmeyecektir. Yunan bürokrasisi, STK’ları ve siyasi partileri “Etniki Tema” gereklerini yerine getirmekte üstün donanımlı ve ziyadesiyle istikrarlıdır. Mesela Dışişleri Bakanlığı, İstihbarat örgütü ve Ortodoks Kilisesi arasında görüş ayrılığı yaşanmaz.” Görüldüğü üzere, Türk-Yunan ilişkilerinde kalıcı bir baharı yaşayabilmek için Miçotakis’in tek başına göstereceği inisiyatif belirleyici olmayacaktır. Emekli Büyükelçi Gür’ün tarif ettiği “Etniki Tema” siyaseti son bulacak mıdır? Aksi takdirde, Yunanistan’da hükümetlerin değişmesine rağmen koltuklarını istikrarlı bir şekilde koruyan, Türk varlığını inkar ve yok etmeyi misyon edinmiş Yunanistan Eğitim, Din İşleri ve Spor Bakanlığı Din İşleri Genel Sekreteri Yorgos Kalancis gibi karakterlerin varlıklarını devam ettirdikleri bir yapıda, bahar mevsimi ancak kırkikindi yağmurlarından ibaret olur.