NEDİR BU DİPLOMASİ OTOBANINDAKİ YOĞUNLUK?

22 Nisan Pazartesi gününü takip eden hafta itibarıyla uluslararası ilişkiler alanında benzerine sık rastlanmayacak yoğunlukta diplomasi trafiğini izliyoruz. Bunlardan bizim için şüphesiz en önemlisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak’a yaptığı ziyaretti. Türkiye’nin Karadeniz limanlarını da canlandıracak “Basra Kalkınma Yolu Projesi”ndeki son engeller de bu ziyareti takiben ortadan kaldırılmak üzere. Proje yalnızca Türkiye ve Irak’ın refahını artırmakla kalmayacak. Irak’ı güneyden, kuzeye, Basra limanından Türkiye sınırına kat edecek bin 200 kilometrelik kara ve demiryolu, bu ülkedeki farklı etnik ve dini grupları bir çatı altında birleştirecek. Saddam Hüseyin’in 24 yıllık iktidarında silah zoruyla benimsetemediği ulusal kimlik, bu proje sayesinde gerçekleşmeye çok yakın. Ancak bu hafta gerek bölgemizdeki, gerek Türkiye’nin ilgi alanındaki diğer coğrafyalarda hareketlilik bununla sınırlı değil. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in yine 22 Nisan Pazartesi günü Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşme, Güney Kafkasya’da yeni çatışma tehditlerinin ortadan kalkması açısından önemliydi. Fransa’nın tahriklerine rağmen Erivan yönetimi 30 yıldır işgal altında tuttuğu son 4 köyü de Azerbaycan’a teslim etmeye razı geldi. Aliyev-Putin görüşmesinin ardından da 23 Nisan günü, Azerbaycan-Ermenistan sınır hattında ilk sınır direği dikildi. Her iki ülke heyetlerinin 15 Mayıs’ta yapacakları toplantının ardından, Azerbaycan ile Ermenistan’ın sınırları netleşirken, Asya’dan Avrupa’ya ticaretin önemli ayağı Orta Koridor’un eksik parçası Zengezur Koridoru’nun hayata geçmesi önünde engel kalmayacak.
ALMANYA VE ABD’DEN ANKARA’YA YOLU DÜŞENLERZiyaretler silsilesinde Almanya Cumhurbaşkanı Steienmeier’e de bir parantez açmak lazım. Her ne kadar Türk-Alman ilişkilerinin 100’üncü yıldönümü münasebetiyle gelmiş olsa da, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin durumu ve Gazze’ye saldırısında İsrail’e Almanya’nın verdiği destek nedeniyle Steinmeier’ın ziyaretinin heyecan yarattığını söylemek mümkün değil. Steinmeier’in İstanbul ve Gaziantep’i kapsayan gezisi, diğer bölgesel gelişmelerin gölgesinde kaldı. ABD Dışişleri Bakanlığı Terörle Mücadele Koordinatörü Büyükelçi Elizabeth Richard’ın 22 Nisan’daki Ankara temasları ise Türk-Amerikan ilişkilerinin yakalanan ivmenin diğerbir göstergesiydi. Eş zamanlı olarak bu haraketli pazartesi günü esnasında Türk ve Yunan heyetleri Güven Artırıcı Önlemler kapsamında Atina’da biraraya geldiler.
ASYA BAŞKENTLERİ DE HAREKETLİPazartesi gününün heyecanı bunlarla da bitmedi. Henüz, İsrail ile misilleme düellosunun etkilerini yaşamakta olan İran’ın Cumhurbaşkanı Reisi, 22 Nisan’da 3 günlük bir ziyaret için Pakistan’a gitti. Füze programları nedeniyle ABD’nin yaptırımları ile karşı karşıya kalan, biri nükleer güç sahibi diğeri nükleer güç adayı durumundaki iki ülkenin bu ziyaret sonrasında atabilecekleri işbirliği adımları, Washington ve Brüksel tarafından yakından takip edilecektir. Pakistan’dan Çin Halk Cumhuriyeti istikametine bir dikkat çekici yolculuk da yine 22 Nisan’a denk geldi. Eski Başbakan Navaz Şerif 4 günlük bir ziyaret için, Pakistan’daki stratejik yatırımlarını artıran, hatta bu nedenle terör saldırılarına hedef olan Çin’e gitti.Çin Halk Cumhuriyeti demişken, Pekin’in de son 10 gündür başı kalabalık. Geçen hafta Almanya Başbakanı Scholz, Şanhay başta olmak üzere ticaret bölgelerini ziyaret etmek için Çin’deydi. Uluslararası arenada pek yankı uyandırmayan, dahası Almanya adına ufak tefek skandallarla bezeli bu ziyaretin hemen ardından, İngiltere’nin Hint-Pasifik’ten sorumlu Bakanı Anne-Marie Trevelyan Hong Kong’da zuhur etti. Hong Kong’da yeni kabul edilen iç güvenlik yasasına dair ülkesinin endişelerini dile getiren Trevelyan, içerisinde bulunduğumuz hafta boyunca Pekin, Şanhay ve Tianşen’i de ziyaret etti. Pekin’in 24 Nisan günü itibarıyla ağır konuğu ise ABD Dışişleri Bakanı Blinken oldu. Aslında Almanya, İngiltere, ABD üçlüsünden temsilcilerin ziyaretlerinin Pekin’e ortak bir mesajı var: “Rusya’ya verdiğin silah ve teknoloji desteğini kes”. Pekin’deki karar vericilerin bu talebi yerine getirmeleri bir yana Atlantik ile Asya arasındaki jeopolitik fay hattının daha da derinleşmesi kuvvetle ihtimal dahilinde.
BU TRAFİĞİN SEBEBİ NEDİR? Peki neden bu denli yoğun bir diplomatik ziyaret trafiğine şahitlik ediyoruz? Bu sorunun cevabı için Gazze’ye bakmak yeterli. 6 aydan uzun süredir İsrail’in yürüttüğü katliama ABD ve G-7 ülkeleri ( Fransa, İngiltere, Kanada, Almanya, Japonya, İtalya ) tarafından verilen destek, bu desteğin verilmesi esnasında Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm çok taraflı kurumların rollerinin aşındırılması, küresel ölçekte güven kaybına yol açtı. ABD-İngiltere ikilisinin dolarizasyon yoluyla hakim olduğu ekonomik düzene meydan okuyan, ya da bu düzenden zarar gören her ülke artık alternatif ilişkiler arayışında. Bu arayış günümüzde yalnızca siyasi ve ekonomik düzeyde kendisini göstermiyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI’nin 2023 yılı raporuna göre, küresel ölçekte savunma harcamaları 2,44 trilyon dolara ulaştı. Ve bu meblağın yaklaşık yarısı; 916 milyar doları ABD tarafından harcanıyor. Tabi bunun veri elde edilebilen açık kaynaklar sayesinde tespit edilen meblağ olduğunu belirtelim. Farklı kaynaklara göre ABD’nin yıllık savunma harcaması 1 trilyonun da açık ara üzerinde. İkinci sıradaki Çin Halk Cumhuriyeti 296 milyar dolarlık savunma harcamasıyla açık ara geride. 9 yıldır düzenli şekilde artan savunma harcamaları, yalnızca 2022 yılına göre yüzde 6,8 arttı. Romanya gibi örneklerden yola çıkarsak, pek çok ülke çevrelerinde artan ve artırılan tehditler nedeniyle refah yerine silahı tercih ediyor. ABD ve İngiltere’nin, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kendi elleriyle kurdukları uluslararası hukuk ve diplomasi düzenini yerle bir etmeleri bugün başkentler arasındaki yoğun trafiğin ve yüksek silahlanma harcamalarının başlıca sebebidir.