Herkes ölür bigün, şu kainatta yalnız iki kişi kalır derler. Biri Hızır, diğeri İlyas’tır. Ölümsüzlük suyu, yani ab-ı hayat içmiştir bunlar. Biri karada, öteki denizde, her zaman üçün insanoğlunun imdadına yetişirler. Budur ol rivayet…Başka hiçbi kaynak söylese beni ırgalamaz, böbreğimden aşşaa Gogara Mahallesi der geçerim. Ama Yunus Emre’dir diyen; bilirim, tüm kalbimle inanır, iman ederim, doğrudur. O ne derse güneş olup ısıtır yeryüzünü.Sen nerden bileceksin bunları? Ömür boyu öküz kalanlardan eylendin. Sen ki tel kadrini bilmez, dil derdinden anlamazsın. Yüreciğin taş kılınmıştır.Ne güzel söylüyordu bebeklik arkadaşım rahmetli Fikret, kendi kendine; ”İkrah ettim şu alemi gezerim / Bir dost bulamadım gün akşam oldu” diye… Böyle böyle kabarmıştır gönüllerimiz, şu şehirde senin gibilerle aynı oksijeni soludukça.Ceket yakasında 3-4 tane toplu iğne taşıyarak bir ömrü heba eden titiz insanlar bilirim. Bu iğneler hiçbi zaman lazım olmamıştır oysa. Senin hayat diye yaşadığının, o iğnedeki top kadar kıymeti yoktur aslanım.***Hiç kimseyi hedef almıyor bu yazı… Ne de kolaydır aslında soluk almak, tekbi harf bile değiştirebilir yazgımızı bazen. Şehirde pirzola derler, köylük yerde pirzule, hepi topu ederi budur dünyanın. Nerden bileyim bu saatte, herkesi hedef alıyor belki de yazdıklarım? Üstüne alınma ama sen. Büyük ozan Can Yücel’i savunmasını anımsa örneğin; ”Bizim burada g.te g.t derler, Hakim Bey”… Adam ol, kendine kem söz söyletme. Çok iyi tanırım her hallarını… ”Hamamdan gelen karının kocası olsam / Pazardan gelen kocanın karısı olsam” dersin. Dünyaya bakış açın bu denli menfaat üzerine kuruludur. Kendini anlatma bana, ellerini ceplerine atıp bomboş havalara girme. İnsanlarla yapmacıklıklar içeren fotoğraflar çektirme hiç. Sen ki ördek olsan Batlama Deresi’nde yüzemezsin, işkemben hoş kılınmıştır.Bak bi örnek vereyim; eskilerden kalma bi yapıt olan ”lati lokum latife / latife yaptım zannetme” şarkısını duyar duymaz, piste fırlayıp dans etmeni beklemem asla… Tüm insani yatırımın, düğünlerde Giresun karşılaması oynamak, cenazelerde kara gözlük takmak üzerinedir. Sen böyle Karagöz’lük yaptıkça, Hacivat’ın çok olacaktır, kendini boş yere heba etme.Hangimiz cahillikler, acemilikler yapmadık zamanında, gayet iyi anlayabiliyorum seni. Misal olsun diye yazıyorum, trt fm ilk yayına başladığında, fm kavramının ne olduğunu anlamaz, her nedense yine de ”efem” diye okurduk ukala bi vurguyunan. Bilinçaltlarımız efem sözünü duyar duymaz, doğruca İzmir’e sefer eylerdi topluca. Besbellim izmir radyosu özel bi program yapıyo sanmıştık ilk bikaç yıl… Meğer öyle diğilmiş. Hiç unutmam, öylesine etkindi ki Derimod firması o yıllar, gençken babalarımızın parasıyla alabildiğimiz ilk deri montumuza derimod diyenlerden olduk. Sen bilemezsin bunları, Varan Turizmle seyahat eylemedin hiç, pencere kenarın boş kılınmıştır.*** Sevgili öğretmenimiz Rahmi Altun vardı, ortaokulda müzik derslerimize giren, vefat etti yakınlarda, Allah rahmet eylesin. Bi de Elton John var idi anımsarsın, hani Londra dolaylarından? İkisi de aynı adamdır, bak, inan sözlerime, kandırmıyom seni… Not al beynine, lazım olur kürsülerde, mürsülerde.Hani ezan okunurken, bacak bacak üstüne atmışsak o an, hemen toparlanıp, bacağımızı indiriyoruz ya yere, saygıdan. Geçende belediye hoparlörlerinden ölüm ilanı okunurken de indirdim yanlışlıkla bacaklarımı. Çok mu saygılıyımdır dersin belediye anons memuruna karşı? Ehh, evet, yanlış diğil, bu şehrin eskiden kalan her şeyine tüm benliğimle bağlıyımdır. Ama, ölüm ilanlarına karşı da apayrı bi duyarlılık göstermek gerekmez mi?Sanmıyorum, bu konuda da net bi fikrin yoktur! Sen ki sabahları soğuk duşa girmezsin, gelecekte gasilhanen loş kılınmıştır.***Bazı şeyleri düşündükçe zor tutuyorum inan gendimi. Bak, Müslüm Baba, bi keresinde öyle sarhoş, öyle sarhoşmuş ki sahnede, 5-6 kez kusuvermiş tam da sahnenin göbeğine… Ben, iyi ki büyük abdest eylememişim bugüne değin, senin bastığın sokakların orta yerine.İnsan, daldıkça eskilere gidiyo, elinde olmadan. Hatıralar, yaşanmışlıklar gelip de çarpıyo kimileyin yüzlerimize. Şehrimin geçmişini iyi öğrenesin diye anlatıyorum bak, kıymetimi bil. Eski Belediye Plajı’ndaki kırmızı renkli, külüstür yatay kola dolabı da çok çarpmıştı beni küçükken. Yarım akıllı oluşum biraz da ondandır zaar. O dolabı bilmeyen adamın Giresunluluğu beni hiç ilgilendirmez. Sahi koçum, sen Giresun’un neresindensin?Bi mekân öğrendim şehrimin sahile pek yakın muhitinde. Belli bi saatten sonra, mekânın garsonları da içmeye başlarmış müşterilerle beraber. Var mıdır böyle güzellik, koskoca samanyolu galaksimizin herhangi bi cumhuriyetinde?Garsonlara çok şiir yazdım ben eskiden. deli saçması, biraz komikçe dizeler, tabii adına şiir denirse. Şu işletmeyi duydum ya bu akşam, her satırım helal olsun tüm emekçi kardeşlerime. Sen nereden bileceksin bunları? Sen ki emek hakkı bilmedin, hayata dair tüm adisyonların yaş kılınmıştır.***Çan sesi ”çan çan” diyedir.
Bi sebepten ötürü diğil, bişey başlatmak için hiç diğil. Beşiktaş Kapalı’sında da çanımız vardı eskiden. Arada bi çalardı birisi o çanı. Nedendir bilinmez, acaba takım hücum ederken miydi çalması? Tribünde çan mı olurmuş ula?Nerden mi çıktı durup dururken bu çan konusu? Şol Şehr-i Canan’ın tarihinde, Çınarlar semtimizdeki itfaiye binasının önünde yer alan yangın alarm çanından, kitabında söz eden yegane yazar benim de… Bırak, o kadar da şımarıklığım olsun. Seninkilerin yanında nedir ki?”Yunus Emre’m şu dünyada / İki kişi kalır derler / Meğer Hızır İlyas ola / Ab-ı hayat içmiş gibi”.Dünya başkasına kalmayacak. Hele sana hiç!(Belediye başkan adaylıkları kesinleşen Aytekin Şenlikoğlu ve Fuat Köse’ye başarılar dilerim)