Ben şimdi ne diyim?Fantastikti desem az olur, olağanüstüydü hiç demiyim, büyüleyiciydi sözü pek yavan kalır.Eskilerin taksi durakları.***Chevrolet,Cadillac,Mustang…Bu günlerin ”ruhsuz” sarı taksileri diğil, böyle ”masalsı” araçlar park etmiş olurdu durak önlerinde. Durak sahibi de taksi sürücüleri de hep tanınmış-saygıdeğer insanların arasından çıkardı.***(Bi de İmpala diye marka var mıydı, yoksa yukarıdakilerin bi modeli miydi, işin uzmanlarına sorayım?Babamın araba merakı pek yoktu ama her yere de mutlaka taksiyle gidilirdi. Daha ilkokul öncesi çağımda bile telefonla taksi çağırmak benim görevimdi. Unutmadım, 1364 idi Park Taksinin telefonu; ”Alo iyi akşamlar, Kaya Ekmekçi’nin evine bi taksi rica ediyoruz”. Karşıdaki abiler de mutlaka tanıyordu sesimi;”Tamam yeenim”)***(Büyüdüğümde, babam gibi benim de araba tutkum olmadı. Hem, aynı anda bikaç işi yapabilecek kadar yoğunlaşacağımı sanmıyorum bi konuya. Ne bileyim, dikiz aynasına bakarken gaza basmayı unuturdum falan? Yola fırlayan kediyi ezmiyim diye denize uçardım filan? Yine de Ülker’deyken bikaç kez İstanbul trafiğine çıkmışlığım vardır. Sabri Bey araç tahsis etmişti departmanıma. Hevesimi aldım yani, vah yavrum demesin ablalarım, teyzelerim)(Hasbelkader bi araba almıştım 2007 senesi. Giresun’un o pek ünlü avm’sinde, 3 yıl boyu maaş alamadan genel müdürlük yaparken, satmak zorunda kalmıştım ”kız gibi” arabamı. Çiğse’nin doğum günüydü, hediye almaya para yoktu. Sattım o sabah gözümü kırpmadan. Kızımdan önemli diğildi ki. Adımız lüks kravatlı genel müdür haa? Tükürmüşüm orta yerine)(Yani sizin anlayacağınız bu Giresun’un bana borcu öyle bin, milyon, trilyon falan olmadığı gibi, yalnızca manevi de diğildir… Boş verin, haram zıkkım olsun emeklerim-yaptıklarım-kattıklarım. Dostlarım hariç, her alanda-herkese)***(Durun hemen büyümiyim, daha bitmedi gonuşuklarım.O eski durak müdavimi abilerim birer birer ölüp gittiler. Peki, o arabalara ne oldu? O kadillak’lar falan birdenbire nasıl ortadan kayboldu? Araba mezarlığı mı vardır? Lütfen bilen biri bunları yazsın, köşeme konuk ederim ben, sorun diğil)***Çocuk kalbimize ”oyun” gibi gelirdi. Bi kulübe. İçinde bi masa, bi telefon. Uzunca bi koltuk, gece nöbetlerinde yatak niyetine. Bikaç da sandalye… Durağın ”yazaane” gısmıydı burası.Önünde park halinde 3-4 tane otomobil. Müşteri telefonu bekleyen. Sürücü abilerin kimisi yazaanede oturur, kimisi aracının içindedir, kimisi en yakın kaavededir. Yazın araç kapıları açık tutulur, havalandırma niyetine.Bundan güzel oyun mu olurdu?Ve esinlenip, küçük arabalarımızla az mı ”taksi durakçılığı” oynardık evlerimizdeki halı üstlerinde?Allah sizi inandırsın. Amin goçum.***Aha büyüdüm, tamam, daha uzatmiyim.Artık oyunluktan çıktı yaşam. Duygularımız da nasıl da değişir böyle, bilemedim valla? Şimdi bi durağın önünden geçerken, sıralanmış taksileri gördükçe içim acıyo.Acaba siftah yaptılar mı? Benzin almaya paraları kalmış mıdır? Lastikleri en son ne zaman değiştirebildiler? Askerde oğulları var mıdır? Gelin olmuş gızları var mıdır? Acep kime oy verdi bu herifler? Sakal tıraşı neden olmamışlar? Çorapları günlük müdür? Ne zaman yemek yiyecekler, lokantada mı yerdirler, evine mi giderdirler 5 dakkacık, bi koşu?***Bildüüm şudur; dünyanın tüm dertlerini edebiyatçılar sırtlamıştır. Biz ”insan hamalıyız”, yükümüz ağırdır.Ve her ne olursa olsun, taksiciler yine bekleşmektedir bugün bile, yazaanelerde, araç içlerinde, çay ocaklarında. Onların, açık kapılarına rüzgar olasım gelir. Kah olurum, kah olamam, adamına göre değişir, bana bırakın.Bi Doğan Canku şarkısıdırlar sanki;-”Bir köprü gibidir / Sırtında hayat taşır / Oyuncular değişir / Bu oyun sürer gider”.2046 telefon nolu Girne Taksi’nin sayın kaptanları, gözünüz yolda, kulağınız bende olsun, cümleten hayırlı yolculuklar dilerim. Mola vakitlerinizde Millet Bahçesi’ne uğrarsanız çaylar şirkettendir, beklerim. Telefonların 4 haneli olduğu bi daha geri gelmeyecek o güzel günleri konuşuruz.