SARIKAMIŞ’TA BİR ZAFER KAZANMADIK! (2)

KUVVETLERİMİZ RUSLARDAN DAHA ÜSTÜNDÜ!Hâlbuki, Hasan İzzet Paşa haklıydı. Erzurum cephesindeki Ordumuzun mevcudu 90.000; Rusların kuvvetleri ise toplam olarak 60.000 kişiydi. O kar-kışta saldırı savaşı yapmak imkânsızdı. Bahar ayları beklenseydi,  itaatkâr ve yüksek bir savaşçı ruha sahip olan bu Ordu iyi yönetildiği takdirde, Rusları sürüp atmak mümkündü. İnatla, birbiri ardı sıra taarruz emirleri vererek Orduyu eriten Enver Paşa, nihayet her şeyin bittiğini anlar ve 10 Ocak 1915’te, Ordu Komutanlığını Hafız Hakkı Paşa’ya devrederek kara yoluyla, Ulukışla üzerinden İstanbul’a döner. Deniz yolu ile dönemez çünkü Karadeniz artık Rus donanmasının kontrolü altındadır!Şevket Süreyya, “Tek Adam” kitabında şu dramatik bilgiye de yer vermiş: “19 Aralık’ta elinde 40.000 asker olan Hafız Hakkı Paşa, elinin altında ancak 80 kişi kaldığını görünce karlar, tipiler altında bir ağacın dibine çöker ve  hıçkıra hıçkıra ağlar. Yanındaki kurmaya sözleri şundan ibarettir: ‘Her şey bitti!’ Fakat, disiplin son nefese kadar işler ve görülür ki, eğer bu ordu, macera duygularıyla değil de, askerlik sanatının gereklerine göre yönetilmiş olsaydı, başaramayacağı şey yoktu” (“Tek Adam”, Cilt, I. s. 244).Nitekim, Çanakkale Zaferi, 29 Nisan 1916 Kut-ül Amare Zaferi, 1917 yılı bahar aylarındaki yılındaki iki Gazze Zaferi ile İngilizlere ağırı kayıplar verdirmiştik!Doğan Avcıoğlu’nun belirttiğine göre, “daha hafif olsunlar ve kolay yürüyebilsinler diye, askerlerin çanta ve kaputları Erzurum’da bırakılmıştır.” Her iki  Kolordudaki (9. ve 10. Kolordu) askerlerin çoğu soğuktan donar. 10. Kolordu 40 bin mevcudundan ancak 3 bin askerle Allahuekber’in eteğine gelebilir. 3 Ocak’ta 10. Kolordu 1200 asker, 9. Kolordu ise 450 asker kuvvetindedir  (Avcıoğlu, “Millî Kurtuluş Tarihi!”, s. 930, 934)!Şevket Süreyya Aydemir’e göre de, o kış şartlarında yapılması gereken; Erzurum önünde bir savunma harbini kabul etmekti. Fakat, Enver Paşa, Köprüköy önündeki birlikleri teftiş eder ve derhâl bir taarruz emreder. Bu taarruz fikri Yarbay Feldman’ındır. Alman Branzar Paşa taarruzdan bahsederken, etrafını çeviren Türk subaylarına, “Büyük bir zaferle aramızda şu elimdeki kırbaç kadar mesafe var” şeklinde konuşur (“Tek Adam”, Cilt, I, s. 244).  Alman Askerî Heyeti, Enver Paşa ve Hafız Hakkı Bey’in katılımıyla, 16 Ağustos 1914’te  yapılan bir toplantıda, Almanlar bir an önce harbe girmemiz için bizi sıkıştırmış; hattâ tehdit etmişlerdi. Toplantıda Almanlar, “Rusların bozgununun yakın olduğunu” söyleyerek, ‘Türkler acele etmezlerse fırsatı kaçıracakları ve Rusya’nın taksiminde hisse alamayacakları’ uyarısını yapmışlardı” (“Enver Paşa”, cilt III, s. 110)! Hâlbuki, bırakınız Rusya’dan bize toprak vermeyi; Almanların niyeti, harbi kazandıkları takdirde Türkiye’yi bir sömürge yapmaktı! Nitekim, Almanlar 1918 yılında, Türk Ordularının Bakû’ya girmelerine  karşı çıkacak ve iki ordunun kuvvetleri bu yüzden çarpışacaktır! Almanların bizi Ruslara taarruza teşvik etmelerinin asıl sebebi, Doğu cephesindeki Alman kuvvetlerinin üzerindeki Rus baskısını hafifletmek istemeleriydi. Harbiye Nazırı Vekili Enver Paşa, Almanları Rus cephesinde rahatlatmak için 120.000 kişilik en seçme askerlerimiz Galiçya Cephesine gönderilecektir. Burada 15.000 Mehmetçik şehit olacaktır! Diğer taraftan,  Sarıkamış Felâketi yüzünden Ruslar, bahar aylarından itibaren vatan topraklarında rahatlıkla ilerleyecek, onlarla birlikte olan Ermeni askerleri büyük katliamlar yapacak; ancak,  Atatürk’ün 1916 başlarında bölgeye ordu komutanı olarak gönderilmesiyle Rusların gerilemesi sağlanacaktır.Şevket Süreyya’nın belirttiğine göre, Enver Paşa, Erzurum’dan İstanbul’a döndüğünde, yapılan resmî açıklama tek cümle olarak şudur:    Düşmana ağır bir darbe indirdik!” Bunun dışındaki neşriyat önlenmiştir (“Tek Adam”, Cilt, I. s. 245)! TARİHTEN DERS ALMALIYIZ Tarih TV diye bir televizyon kanalı yayın hayatına girdi.  Zaman zaman takip ediyoruz. Aralık başlarında yapılan bir programda, hiçbirisi tarihçi olmayan profesör kariyerine sahip öğretim üyeleri yakın tarihimiz hakkında şu inanılmaz değerlendirmeyi yaptılar: Osmanlı’nın en değerli kurumları Mekteb-i Tıbbiye, Mekteb-i Mülkiye ve Mekteb-i Harbiye’dir!Mealen şunu da söylediler: Bu devrimci kurumlar ülkemizin çağdaşlaşması için büyük çabalar harcamışlardır!İttihat ve Terakki Cemiyeti, sayın hocalarımızın devrimci kurumlar olarak nitelendirdikleri bu ‘devrimci’ mekteplerin bağrından çıkmıştır. Bu devlete ve bu yüce millete nelere mâl olduklarını anlamak için Şevket Süreyya Aydemir’in “Enver Paşa”, Feroz Ahmad’ın “İttihat ve Terakki” kitapları mutlaka okunmalıdır. İttihat ve Terakki Partisi 24 Temmuz 1908 tarihinde Sultan Abdülhamid’i Meşrutiyetin yeniden ilânına zorlayarak, devlet otoritesinin yerle bir olmasına sebep olmuşlardı. Yine, Balkan Harbi Felâketinin sorumluları da onlardı. 23 Ocak 1913’de başlarında Enver Bey’in bulunduğu bir avuç silâhlı grup Bâb-ı Âli’yi basıp, Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa’yı da öldürerek, hükümetin istifasını sağlamış ve 30 Ekim 1918’e kadar ülkeyi diktatörlükle yönetmişlerdi. 1926 İzmir Suikastı davasının savcısı Necip Ali Bey’in iddianamesinde de belirttiği gibi, İttihatçılar iktidara geldiklerinde Balkanlardan, Trablusgarp’a, Arabistan’dan Lübnan ve Filistin’e kadar bölgeler Osmanlı İmparatorluğu’na ait topraklardı. 12 Ada bizimdi. İttihatçılar ülkeyi terk ettiklerinde ise, İstanbul işgal altındaydı. Bütün bu vatan topraklarını kaybetmiştik. İngilizler Filistin’e yerleşmişler ve bugünün tohumlarını atmaya başlamışlardı! Bugün sorumsuzca, İttihatçıları aklama gayreti içinde olanlar, İttihatçıları aklamak gayreti içinde, hiç utanmadan, en büyük toprakların Sultan Abdülhamid zamanında kaybedildiği yalanlarını tekrarlamaktadırlar!