Ne vakittir olabildiğince sade bir yazı yazmak istiyorum. İçinde hiçbir metaforun, benzetmenin, göndermenin olmadığı, yalın, açık, duru bir yazı. Yağmur gibi dupduru, renksiz ve kokusuz. Gökyüzü gibi masmavi, bulut gibi bembeyaz. Irmak gibi gürül gürül, ova gibi dümdüz ve bereketli. Dağlar kadar yüce, deniz gibi engin. Her okuyanın aynı şeyi anladığı, her duyanın farklı bir mana çıkarmadığı alelade bir yazı. Ne arife ne tarife gerek duymayan bir yazı. Rüzgârın ansızın yüzünüzü yalayıp geçmesi kadar doğal ve olağan, güvercinlerin ürkekliği kadar içten ve samimi. Çiçeklerin kokusu kadar bildik, çocukların yaramazlıkları kadar masum. Akşam ezanına yakın pencerelerde yol gözleyen annelerimiz kadar bizden, mahalle aralarında kedi köpek kovalamaktan harap ve bitap düşmüş çocuklar gibi candan. Kollarının altlarına sıkıştırdıkları ekmekle eve dönen babalarımız gibi tatlı sert, komşularımız gibi sevecen. Bir yazı ki cümlelerinde eksik olmasın hiçbir öğesi. Öznesi de belli olsun nesnesi de. Yeri de belli olsun zamanı da. Yazar, ‘Bütün bir mahalle hafta sonu cümbür cemaat ırmak kenarında pikniğe gitmişler.’ diye bir cümle kursun mesela. Hava günlük güneşlik olsun, çiçekler rengarenk. Tabiat yeşile boyanmış, ağaçlar beyaza bürünmüş olsunlar mesela. Çocuklar oynasınlar yorulmak nedir bilmeden ve büyükler, büyükler gülsünler korkusuzca yarın için tasalanmadan. Toprak ananın sunduğu nimetleri ağız tadıyla ikram etsek birbirimize. Ve gülsek, gülsek, gülsek umarsızca. Şarkılar söylesek hep bir ağızdan ve kazananı hepimizin olduğu yarışmalarda gülsek eğlensek. Üstümüzdeki göğe, bastığımız toprağa, kokladığımız çiçeğe, gölgesinde serinlediğimiz ağaca, şırıl şırıl sesini dinlediğimiz ırmağa teşekkür etsek tüm kalbimizle. Sevsek, saysak birbirimizi; güvensek, inansak birbirimize. Dinlesek yargılamadan. Anlasak sorgulamadan. Duysak bağırmadan. Görsek incitmeden. Büyükler anlatsa küçükler dinlese. Küçükler söylese büyükler anlasa. Şefkati hatırlasak, merhameti hissetsek, vefayı öğrensek, cefaya birlikte katlansak. Gözlerimizi kaçırmasak, seslerimizi yükseltmesek. Sofraya fazladan birkaç çatal kaşık daha koysak. Kapılarımız aralık, pencerelerimiz açık, gönüllerimiz zengin olsa. İçimiz dışımız bir olsa. Bir olsak, birlik olsak. Yalandan dolandan uzak olsak. Kendimizle meşgul olsak, başkalarına karışmasak. Herkesi olduğu gibi kabullensek. Değişime önce kendimizden başlasak. Hatayı hep karşımızdakilerde değil kendimizde arasak. Lafı uzatmadan, kelimeleri yormadan konuşsak. Anlamak için dinlesek, söylemiş olmak için konuşmasak. Özür dilesek, teşekkür etsek. Mazeretlere sarılmasak, bahanelere sığınmasak. Konuşurken birbirimizin gözlerinin içine baksak. Sarıldık mı dertleri, kederleri bitiremesek de azaltsak. Birlikte ağlayıp birlikte gülsek. Birbirimiz için dualar etsek, pahada hafif yükte kıymetli hediyeler sunsak. İnsan gibi, insanca, insana yakışır bir halde yaşayıp gitsek. Tebessümünüzün yüzünüzden eksik olmaması dileğiyle…Kötülükleri bitiremeyiz belki ama iyilikleri çoğaltabiliriz…