Sevdiğim Romanlara Dair-9

Kelimelere aşıksanız, okumak sizin için yolculukların en keyiflisi ve en eşsizidir. Sayfalar arasında dolaşmak, cümlelerle yarenlik etmek, sözcüklerin sizi dünyanın farklı danslarına kaldırmasına izin vermek ve daha nicesi…İnsanların asırlardır romanların kapısını aşındırmasındaki esrarı anlamak için insanların ilgi ve ihtiyaçlarını iyi etüt edebilmek gerekiyor, zannımca. İnsanın hala dört başı mamur bir şekilde tarif ve tahlil edilebildiğini söyleyebilmek pek de mümkün gözükmüyor bunca bilimsel çalışmaya ve kültürel yolculuğa rağmen!Neticede her tarif ve tahlil, konu insan olunca nesnellikten öznelliğe doğru geniş bir yelpazede dalgalandıkça durulmuyor. İnsanın doğası gereği ne yapacağının bu çağda bile hala kestirilemez oluşu da zaten onun alametifarikası değil mi bir yerde? İşte romanlar ve romanların insanın her haline ayna tutma uğraşı ve çabasıdır ki roman türünün geleceğine dair yapılan onca olumsuz kehaneti bir kez daha boşa çıkarıyor. Romanın, yaşamın realitesinden bunalanlara ve yaşadıkları çağın buhranından sıyrılmak isteyenlere farklı pencereler açabilmekteki hüneri de burada bir kez daha kanıtlanmış oluyor. Aslında tüm bu koşuşturmaca ve kaosun nedeni insana bir ruhunun olduğunu unutturmaktan başka bir gaye de taşımıyor! Görünen o ki; insanın içini bir çöle dönüştürme çabasına ve herkesi birbirinin benzeri yapma uğraşına en güzel cevabı roman, ilk kudretli atası Don Kişotvarice bir eda ile vermekte ve kaybettiği mevzileri teker teker geri kazanmakta. Okumak başlı başına bir varoluş süreciyken roman gibi insan ruhunun derinliklerini tüm ayrıntılarıyla gözlerimizin önüne sermek iddiasındaki bu türün kapılarını durmaksızın çalmak belki de ne zamandır aradığımız ruh dinginliğine bizleri ulaştırırken içinde bocaladığımız kaybolma düşüncesinden ve kendimizi herhangi bir yere ya da kültüre ait hissedememe duygusundan da kurtaracak yegâne sığınak olmasından kaynaklanmaktadır.Bir kez daha okuma yolculuğunda ilginç serüvenlerle karşılaşmanızı ve bu serüvenlerin sizlere değişik manalar ilham etmesini dilerken; okumak, anlamak, dinlemek, konuşmak ve de yazmak duraklarında gönlünüzce konaklamanız dileğiyle keyifli okumalar, egzotik yolculuklar… “ ‘Geceliğin kolu da, sırtımda… Bütün sınıf da… Çarşaflar da… Of, of, of, bütün ya tak da sırılsıklam! Evet, her şey sırılsıklam ve ben uyandım!’ diye mırıldandı Cevdet Bey. Her şey az önce gördüğü rüyadaki gibi sırılsıklamdı. Yatağında homurdanarak döndü, rüyayı hatırladı ve korktu.” 183 “ Olamaz!Yine mi ayin yapacağız? Yine mi görünmez güçleri, görünene dünyaya çağıracağız? Yaşadığımız hayatla ne ilgisi var bunun? Ortalık, üniversite mezunu işsizlerle dolu. Emekliler meteliğe kurşun atıyor. Yetişkinlerin hayal kuracak bir dakikası bile yok – kısacası ‘hayatın katı gerçekleri’ne karşı, sabah dokuz akşam beş, günde tam sekiz saat ev geçindirmek için, çocuklarının okul parası için mücadele ediyorlar.” 184“Şüphesiz rüya görüyor olmalıyım. Lisedeyim. On beş yaşındayım. Sabırla geometri sorumu çözüyorum. Dirseklerim şu siyah masaya dayalı; pergeli, cetveli, iletkiyi akıllıca kullanıyorum. Çalışkan ve sessiz bir öğrenciyim. Yandaki arkadaşlar alçak sesle konuşuyor. Bir arkadaş rakamları kara tahtada art arda sıralıyor…” 185 “Bu hikâyede adı hiç geçmeyecek hatta bir daha görünmeyecek olan bir darphane işçisi, ki kendisi devletin resmi kölelerinden biriydi, gölgesi Etna gibi Roma’nın üstüne devrilse de inşaatı bir türlü bitemeyen imparatorluk hamamının gürültüsü patırtısı arasında Forum’u boydan boya yürüyerek darphaneye geldi. Bizim takvimimizle milattan sonra 299yılıydı ve güzel bir bahar gününde kiraz ağaçları henüz çiçek açmıştı.” 186 “Anavarza ovasının güneyinden Ceyhan ırmağı geçer. Irmak Hemite dağından Anavarza kayalıklarına kadar öyle büyük kıvrıntılar yapmadan düz iner. Bazı yerlerde sular toprağı derinden oymuştur. Altı oyulmuş toprak zaman zaman büyük gümbürtülerle suyun üstüne çöker. Bazı yerlerde kılıçla kesilmişçesine suya inen dik yarlar, çöküntülerden dolayı diş diş olur, ırmağın kıyılarında küçük, kumlu koycuklar yapar. Bazı yerlerde de ırmak ovaya çakıltaşlarını sererek, geniş, yayılır. Buralarda sığ suyun aydınlık dininden binlerce iri sazan balığı ışığa batmış, ardı ardına tirkenmiş, oradan oraya dalgalanarak kayar…” 187 “Öğleden evvel saat on birde Kadıköy’den Köprü’ye hareket eden vapurun güvertesinde iki genç yan yana oturmuş konuşuyorlardı. Deniz tarafında bulunan şişmanca, açık kumral saçlı, beyaz yüzlü bir delikanlı idi. Bağa bir gözlüğün altında daima yarı kapalı gibi duran ve eşya üzerinde ağır ağır dolaşan kahverengi miyop gözlerini vakit vakit arkadaşına ve solda, güneşin ziyası altında uzanan denize çeviriyordu. Düz ve biraz uzunca saçları, arkaya atılmış olan şapkasının altından dökülerek sağ kaşını ve göz kapağının bir kısmını örtüyordu. Çok çabuk konuşuyor ve söz söylerken dudakları hafifçe büzülerek ağzı güzel bir şekil alıyordu.” 188 “Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar. Biri çıkar da bunları söyler ya da yazarsa, insanlar, yürürlükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem saygılı hem de alaycı bir gülüşle dinlerler bunları…”189Meraklısı için… 183 Cevdet Bey ve Oğulları, 184 Elif, 185 Savaş Pilotu, 186 Kehribar Geçidi, 187 İnce Memed-2, 188 İçimizdeki Şeytan, 189 Kör Baykuş