ŞİİRDE AHENK – 1

Duygu ve düşüncelerin en güzel, en etili, en içten, en duygulu anlatımıdır, şiir. Her şiir başka türlü söylenmeyen bir dildir. Her şiirin yapısına uygun bir estetiği vardır. Bu nedenle her şiir özgündür. Şiirin olmazsa olmazı ahenk yani ses ve ritimdir. Şiirde ses akışı, söyleyiş güzelliği yaratmak ustalık işidir. Şiirde ahengi dış ve içi öğeler olarak ikiye ayırarak incelersek daha iyi anlamış oluruz. Bazı özgür koşuk (serbest şiir) tarzı şiirlerle beyit, dörtlük, kıta vb. birimlerle yazılan şiirlerdeki ölçü ve uyak örgüsü şiirin dış ahengini oluşturur. Ölçü ya parmak hesabına ya da hecelerin açık ve kapalı dizilişine göre hece ya da aruzdur. Dize sonlarındaki tek, iki, üç ses benzeşesi ve yinelenen sözcük ve eklerden oluşur uyak düzeni. Hece ölçüsü halk şiiri geleneğinden gelir, aruz ölçüsü divan şiiri geleneğinden. İç ahenk dizlerde yer alan ikilemeler, yinelemeler (tekrir) ve sözcüklerdeki asonans ve aliterasyon denilen ses değerleridir. Bu unsurları birebir göstermek için ilkin bozkırın tezenesine kulak verelim: Gönül dağı yağmur boran olunca Akar can özümden sel gizli gizli Bir tenhada can cananı bulunca Sinemi yaralar dil gizli gizli Dost elinden gel olmazsa varılmaz Rızasız bahçenin gülü derilmez Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez Gönülden gönüle yol gizli gizli… Dörtlülerdeki ölçü ve uyaklar şiirin dış ahengini oluşturmuş. Şiir “6 +5” ya da “4+4+3” duraklı on birli hece ölçüsüne göre yazılmış. İlk dörtlük “—-a / —-b / —-a / —–b” şemasıyla gösterildiği gibi çaprak uyaklıdır: ol- unca / sel gizli gizli / bul-unca / dil gizli gizli. Birinci ve üçüncü dize sonlarındaki “/-olunca / -bulunca“ sözcüklerindeki “l”ler yarım uyak “-unca” lar rediftir. İkinci ve dördüncü dize sonlarındaki dil- gizli gizli / yol gizli gizli söz öbeklerindeki “l”ler yarım uyak; “gizli gizli” ikilemeleri rediftir. Diğer dörtlüğün dize sonlarındaki “var- ılmaz / der- ilmez / gör- ülmez” sözcüklerinde yine “l”ler yarım uyak, “-ılmaz / -ilmez / -ülmez” ekleri rediftir; son dizedeki söz öbeği önceki dörtlüğün son dizesindeki söz öbeği ile uyumlu olarak söylenmiş: -yol gizli gizli. Burada “l” yarım uyak, “gizli gizli” söylemi rediftir. Bu, koşma türünde söylenmiş ya da yazılmış bir halk şiiri örneğidir. Yinelenen “gizli gizli” ikilemleri ve “can canan; kalpten kalbe; gönülden gönüle” söz öbekleriyle iç ahenk oluşturulmuştur. Bu şiir kuşkusuz tonlu ve vurgulu okunabilir fakat daha ileri gidip de bu dörtlüklerde aliterasyon ve asonanslardan oluşan iç ses uyumu aramak doğru olmaz. İç ses, hem klasik şiirde hem de modern şiirde söz konusu olan önemli bir ahenk unsurudur. Bir musiki dilidir. Dizelerde ünsüzlerden oluşan ses yinelemesine aliterasyon, ünlülerle oluşan ses yinelemesine asonans denilmektedir. Ayrı ayrı kullanıldıkları gibi her ikisinin de birlikte kullanıldığı dizelerde art arda gelen iç seslerle ahenk ve ritim oluşturulur. Klasik dönem şairimiz Fuzûlî’nin “Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı” dizesinde farklı aralıklarda aynı notaya basılarak çıkarılan ezgi, musiki ritmi benzeri bir ahenk söz konusudur. Dizede yer alan sözcüklerde art arda yinelenen “-n-, -an / -en” sesleri vurgulu ve tonlu okununca şiirde kulağa hoş gelen bir tını oluşur. Dahası art arda sıralanan “-an /- en; -dan / -den ; -ar / -er” sesleriyle oluşan ritim, hoş bir musiki dili oluşturur. Özellikle türküler, tekerlemeler, maniler iç ses, iç ritim yönünden incelendiğinde çok güzel örneklerle karşı karşıya gelinir. “Yüzünde göz izi var / Sana kim baktı yârim” dizelerinde art arda sıralanan “n”, “z”, “k”, “-ar” sesleriyle lirik, melodik dil oluşturulduğu görülür. Öz şiir anlayışını benimseyen ve sürdüren, şiirimizdeki sembolizm akımının öncüsü Ahmet Haşim’in “O Belde” şiirinde, hem dış ahenk hem de iç ahenk öğeleri ile şiirin ruhuna özgü hoş bir tını, hoş bir musiki dili oluşturulduğu görülür: Denizlerden Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin. Bilsen Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin! Özgür koşuk (serbest şiir) tarzında kaleme alınmıştır, O Belde. Özgür koşuklar ölçüsüz şiirlerdir söylemi eksik bir tanımdır. Oysaki Cenap, Fikret ve Haşim birden çok aruz ölçüsü kullanarak başarılı özgür koşuklar kaleme almışlardır. Şiirde yer verilen birden çok aruz kalıbıyla, uyaklarla ahengin dış sesi oluşturulurken asonans ve aliterasyonlarla iç sesi oluşturulmuş. İlk dizede aruzun “me fâ î lün” (de nizler den) kalıbı kullanılırken ikinci dizede, “me fâ i lün / fe i lâ tün / me fâ i lün / fâ’ lün” (e sen bu in ce ha vâ saç la rın la eğ lensin); üçüncü dizede, “fâ’ lün (bil sen); son iki dizede ikinci dizede kullanılan kalıp kullanılarak; dize sonlarındaki “denizlerden / bilsen / bakan” ve “eğlensin / dilbersin” sözcüklerindeki uyaklı seslere yer verilerek dış ahenk oluşturulmuş. Yine dizelerde art arda sıralanan “-n, -an / -en; -r / -ar / -er, -l-“ sesleriyle zengin bir iç ahenk ortaya konmuş. Kuşkusuz Türkçe, ses ve ritim yönüyle tınılı bir dildir. Yalnızca şiire özgü değildir, dildeki, söyleyişteki ahenk. Düzyazı örneklerinde de vardır. Ninnilere, türkülere sindiği gibi masallara, bilmecelere, öykülere hatta romanlara dilin bu hoş tınısı, sesi, ezgisi, musikisi sinmiştir. Ninni musikili anne dilidir, anne dili ezgili toplum dili. Klasik edebiyatta “seci” adı verilen ahenkli nesir örnekleri söz konusudur. “Deli Dumrul kırk yigitilen yiyüp içüp oturur iken nagâhandan Azrâ’il çıka geldi. Azrâ’ili ne çavuş gördi ne kapuçı. Deli Dumrul’uñ görür gözi görmez oldı, tutar elleri tutmaz oldı. Dünya âlem Deli Dumrul’uñ gözine karangu oldı”… İşte, Dede Korkut öyküleri böyle secili, latif bir dildir. Sinan Paşa’nın “Tazarrû-nâmesi” de böyle hoş bir dil: “Aşkdur gözleri sâkî iden. Aşkdur güzelliği bâkî iden. Aşkdur cemâllere ziynet viren. Aşkdur güzellere izzet viren. Aşkdur suretleri mahbûb iden. Aşkdur dil gülşenine nûr viren. Aşkdur gönül gözin açduran. Aşkdur marifet çiçeklerin saçduran.”…