ŞİİRDE AHENK – 2

Bir tek “Ok” şiirini hece ölçüsüyle yazmış öz (saf-arı) şiir anlayışının önde gelen kalemi Yahya Kemal; diğer şiirlerini aruzla. Onun her şiirinde mutlaka musikili bir dil vardır. Ölüm sözcüğünü hiç kullanmadan ölüm temasını işlediği “Sessiz Gemi” ahenk öğeleriyle nakşedilmiş şaldan bir örtüdür. Öyle ki insanı yalnızca dıştan değil içten, yürekten de saran bir şaldır, bu. Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu. Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden Şiirde ölçü ve uyaklarla dış ahenk sağlanmış; aliterasyon ve asonanslarla iç ahenk. Aruzun “mef û lü / me fâ î lü / me fâ î lü / fe û lün” kalıbıyla kaleme alınmış dizeler: “Ar tık de mi ral mak gü nü gel miş se za man dan”… Beyit birimi ile yazılan şiirde, her beyit kendi arasında uyaklıdır. Bu, klasik şiirimizdeki mesnevi tarzı uyak anlayışını yansıtır. Sırasıyla beyitlerdeki dize sonlarında yer alan “zaman – dan / liman – dan; yol / kol; elem – li / nem – li; gemi – dir bu / matemi – dir bu; yer – inden / sefer- inden” sözcükleriyle oluşturulan zengin ve tam uyaklara; ikinci beyit dışındaki diğer beyitlerde yer alan rediflerle akıcı bir musiki dili oluşturulmuş. Böylece şiirde kuvvetli ve ritmik bir dış ahenk oluşturulmuş. Dizeleri oluşturan sözcüklerde, taşlardan süzülen duru suyun çağlayarak akışı gibi “-r-/ -ar / -er; -n- / -an / -en; -ç-; -l-; “k” sesleri art arda çağlayarak akar. Bu iç ritim, iç musikidir. Şiir gemisinin tüm yükünü boşaltıp gemiyi yeniden yükleyen l. Yeni şairleri, yeni bir akım oluşturdular. Önceki şiir geleneğini yıkıp ölçü ve uyağı elinin tersiyle iten, söz sanatlarına, süse yer vermeyen, şiirsellikten, şairanelikten uzak yalın bir dille şiirler kaleme aldılar. Sıradan insanın, bir başka söylemle küçük insanın şiirini yazdılar; fakat dilin doğal yapısından gelen ve şiire yansıyan musiki dilini yani ahengini göz ardı edemediler. Akımın öncüsü Orhan Veli’nin ölçü ve uyak kullanmadan yani şiirin dış ahengine yüz vermeden yazdığı “Anlatamıyorum” şiirinde, aliterasyon ve asonanslara başvurarak iç ahenge göz kırpar. Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce! Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. Bu duygulu şiirde özenle seçilen “ağlasam, duyarsam, dokunabilir misiniz, bir yer var, biliyorum, duyuyorum, anlatamıyorum” sözcüklerinin doğal bir musiki ritmi var. Bunlar ve diğer sözcüklerde yer alan ve art arda sıralanan “-l-, -r-, -ar / -er; -n-, -an / -en, -m-, -d-, -ş-“ sesleriyle etkili, güçlü bir iç ahenk oluşturulmuş. Fransız şair Mallarme, “şiir fikirlerle değil sözcüklerle yazılır” demiş; Yahya Kemal “şiir düşünceyi duygu haline getirinceye kadar yoğurmak”. Cahit Sıtkı bir başka açıdan yaklaşmış şiire ve şöyle demiş: “Şiir sözcüklerle güzel biçimler kurma sanatıdır. Hangi sözcük hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ışık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek”. Bu özlü sözlerden de anlaşılacağı gibi şiir dille yani dili oluşturan sözcüklerle yazılır. Önemli olan Tarancı’nın söylediği gibi yan yana getirilen sözcüklerdeki ışığı bulmak, yakalamak ve yansıtmaktır. Bu ışık temadır, biçimdir, biçemdir, dil ve anlatımdır. Bir başka söylemle denge ve uyumdur. Şiirde ahenk de bir ışıktır, kuşkusuz. Ses ve ritminden oluşan ahengin de şiirin ruhuna uygun huzmesi, feri, ışığı söz konusudur. Bu uygunluğu, uyumu yakalayan, yansıtan şiirler zamanla klasikleşir. Tıpkı Edgar Allen Poe’nin klasikleşen “Annabel Lee” şiiri ve diğer birçok klasik şiirler gibi. Melih Cevdet Anday’ın ozan duyarlılığı ile dilimize çevirdiği Annalel Lee’nin konusu, teması hangi yüreğe dokunmaz ki? Ritmik dili, lirizmi, hüznü, acısı hangi seven yüreğin hüzün tellerini titretmez ki? Senelerce, senelerce evveldi; Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz , İsmi Annabel Lee; Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni… * O çocuk, ben çocuk; memleketimiz O deniz ülkesiydi, Sevdalı değil, karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee; Göklerde uçan melekler bile Kıskanırlardı bizi…