TÜRKİYE NE YAPMALI? (4)

1838 ANTLAŞMASI’NIN SONUÇLARIRomen tarihçi Jorga, Kırım Savaşı’ndan 20 yıl sonra, 18 milyon 500 bin Sterlin ithalât karşılığında sadece 10 milyon sterlin tutarında ihracat yapıldığını kaydetmektedir (“Osmanlı İmparatorluğu Tarihi”, Cilt V. s. 453). Prof. Niyazi Berkes’in belirttiğine göre, 1838 Serbest Ticaret Antlaşması’nın sorumsuzca uygulanmasının sonunda, “Türk endüstrisinin birçok kolları tamamıyla yok olmuştur. Bunlar arasında pamuklu endüstrimiz başta gelmektedir! Şam’ın çelik bıçakları, Kıbrıs’ın şeker endüstrisi, İznik’in çini endüstrisi, Teselya’nın Türk kızılı iplik boya endüstrisi hep yok olmuştur” (“Türkiye İktisat Tarihi”, Cilt II, s. 371).Prof. Haydar Kazgan’ın Galata Bankerleri kitabında belirttiğine göre, 1838 Ticaret Antlaşması’nın uygulanmaya başlamasından sadece 6 yıl sonra devletin bütün altın ve gümüş rezervleri Batı’nın eline geçmiştir.
SERBEST EKONOMİNİN MAHZURLARINI GÖRENLER DE VARDI! Paris elçiliğinde çalışmış, Avrupa devletlerini çok iyi tanıyan ve düşüncelerine Padişah Abdülmecit’in büyük önem verdiği Selâmi Efendi, İngiltere ile yapılan Ticaret Antlaşması hakkında Padişahı şu sözlerle uyarır: “Bu antlaşmayla İngilizlere, bizde üretilen her çeşit malı çok düşük bir vergiyle satın alma hakkı tanındı. İthal gümrüğü düşürüldü. Bu haklar daha sonraları başka devletlere de tanındı. Biz böylece, büyük ödünler vererek, iktisadî bağımsızlığımızı yitirdik ve açık pazar olduk. Göreve getirdiğiniz sadrazam ve nâzırlar da liberalizmin destekçisi oldular. Bizde sanayi gelişmemiş olduğu için bu düzen Avrupalıların yararına oldu. İleride müstemlekeye dönüşmemizden korkarım” (Hıfzı Topuz, “Abdülmecit”, s. 124)! Prof. Zafer Toprak’ın belirttiğine göre, Tercüme Odası’ndan Şerif Efendi, Osmanlı Devleti’nin tarım ülkesi olarak görülmesine karşı çıkar. Ahmet Mithat Efendi ve Musa Akyiğitzade, sanayileşmenin iktisadî bağımsızlık için zorunlu olduğunu vurgular. Akyiğitzade’ye göre, “Ferdî fayda insan davranışlarını belirleyen tek etmen değildir. Siyasî ve millî çıkarların savunulması, millî örf ve âdetlerin korunması ve benzerî manevî kaygılar da aynı ölçüde belirleyicidir. İktisadî fayda ile millî çıkar bağdaşmadığı zaman, maddî servetten özveride bulunmak gerekir. Aynı mantıkla, Serbest Pazar, milletin geleceğini tehdit ediyorsa, koruyucu bir dış ticaret politikası elzemdir. Akyiğitzade’ye göre, ülkenin üretim güçleri eşit düzeyde olmadıkça serbest pazarda güçlü zayıfı ezecektir. Son kertede tarım ülkesi, sanayileşmiş ülkeye bağımlı olacaktır. Hindistan’ın izlediği serbest ticaret politikası, yerel sanayinin çöküşünün temel nedenidir. Hâlbuki, ABD, koruyucu gümrük tarifeleri sayesinde tarım ülkesi iken sanayi ülkesine dönüşmüştür.” İttihatçıların Maliye Bakanı olan ve liberal politikaları savunan Cavit Bey’in en güçlü muarızı İstanbul mebusu Kirkor Zohrap Efendidir. Zohrap Efendi “Avrupa hükümetlerinin düsturu, göz diktikleri ülkeleri iktisaden işgal eylemektir. Yabancıların iktisadî fütuhatına karşı önlem alınmazsa, Osmanlı toprakları tümüyle Avrupalıların eline geçer” görüşlerini savunmaktadır. Hâlbuki, Cavit Bey, işbölümünün insanlığın en büyük ilerleme nedeni olduğunu, uluslararası düzeyde işbölümünde, Osmanlı’nın payına tarım kesiminin düştüğünü ileri sürmekte ve cılız, rekabet gücünden yoksun bir sanayiyi, ülke için bir yük olarak görmektedir (“Türkiye Tarihi”, Cilt III, s. 242, 243)! Doğan Avcıoğlu, Tanzimat sonrası dönemin ekonomi anlayışı hakkında şu önemli değerlendirmeyi yapar: “Bu gençlerin entelektüel gıdası hayli fakirdi. Mekteb-i Mülkiye’de iktisat dersini Sakızlı Ohannes Efendi (Paşa), Maliye dersini Portakal Mikael Efendi (Paşa) okutmaktadır. Bu kişiler, emperyalizmin pençesinde her geçen gün eriyen bir ülkede, Ekonomik Liberalizmin şampiyonluğunu yapmaktadırlar. ‘Milletlerarası işbölümü gereği, Türkiye için tarımda ihtisaslaşmak avantajlıdır. Serbest Ticaret bu avantajı Türkiye’ye sağlayacaktır. Devletin bayındırlık ve demiryolu işlerine el atması doğru değildir. Yerli-yabancı özel teşebbüs, bunları gerçekleştirecektir.’ Gençler, bu fikirlerle yetiştirilmektedir. İşin tuhafı, bu kişiler, ekonomik alanda devrin büyük otoriteleridir! Ancak, Ahmet Mithat Efendi gibi bir iki kişi, büyük otoritelerin karşısına dikilmeye cür’et edebilecektir. Ahmet Mithat Efendi şöyle diyecektir: ‘Bizim yüce mekteplerimizde, Adam Smith ekonomisinin güya bir kanun, bir düstur-u amel suretinde telâkki edilmesi teessüf-i azimi muciptir. Ticaretimizin dahiliyesi de hariciyesi de ellerindedir. Hâl böyle iken, serbest ticaret nerede, biz neredeyiz? ‘Siz ekonomi politik bilmiyorsunuz?’ diye bize de ders vermek istiyorlar. Fesübanallah” (“Türkiye’nin Düzeni”, s. 116)! Sağduyulu aydınların tüm uyarılarına rağmen, Serbest Piyasa Ekonomisine dayanan 1838 Serbest Ticaret Antlaşması uygulanmaya devam olunur. Osmanlı malî idaresi, kaybedilen savaşlar için ödenen tazminatlar ve 1838 Ticaret Antlaşması ile, ekonomik durumun bozulması sebebiyle oldukça güç bir duruma düşer. Giderlerin karşılanması için sık sık olağanüstü vergilere başvurulur. Kırım Harbi’nden önce de, Batılılardan borç alınmak istenmiş, fakat prestij kaybedileceği düşüncesiyle bundan vazgeçilmişti. Ne var ki, Padişah Kırım Harbi’nin masrafları karşısında borç almak zorunlu olur! İlk dış borç 1854 yılında alınır. Bunu diğerleri takip eder! Abdülmecid döneminde 16.5 milyon Osmanlı lirası borç alınmışken, Abdülaziz döneminde bu miktar 97 milyon 708 bin Osmanlı lirası gibi oldukça yüksek bir meblağa ulaşır. Faizler ve masraflar çıktıktan sonra devlet kasasına giren para alınan borcun sadece yüzde otuz üçüdür! Abdülaziz’in israflı hayatının sonucu, on yıl içinde umumî borçların toplamı 375 milyondan 4 milyar Frank’a çıkacaktır (Nurer Uğurlu, “II. Abdülhamid’in Hatıra Defteri”, s. 27)! Duyûn-ı Umumiye’ye giden yol böyle açılır!Sultan Abdülhamid muarızları onun için “Borçlanmayı sürdürdü” derler! Hâlbuki, Sultan Abdülhamid borçları bir mali disiplin altına almayı başarmıştır! Prof. Sina Akşin’in yayın koordinatörü olduğu Türkiye Ansiklopedisi’nde verilen bir bilgiden, Sultan Abdülamid’in, ‘Batılı alacaklı devletlerle yaptığı sıkı bir pazarlık sonucu, 252 milyon lira tutarındaki borçlarımızın, 106 milyon Osmanlı lirasına indirilmesini sağladığını’ öğreniyoruz (Prof. Sina Akşin, “Türkiye Tarihi”, Cilt III, s. 168)! Prof. Vahdettin Engin ise borç miktarının 125 milyon liraya indirildiğini belirtmiş (Prof. Vahdettin Engin, “Pazarlık”, s. 104).Sultan Abdülhamid’in alacaklı devletlerle, borçların indirilmesi konusunda bir ikinci pazarlığı daha var! Prof. Vahdettin Engin, Osmanlı arşivlerinde bulunan yeni belgelerden anlaşıldığına göre, Sultan Abdülhamid’in alacaklı devletlerle büyük bir pazarlık daha yaptığını ve bu pazarlık sırasında, bir Yahudi Devleti kurma peşinde olan Siyonist Thedor Herzl’i de kullandığını ve bu amaçla, Avrupalı devletler nezdinde yaptığı teşebbüslerden yararlandığını; 1902 yılında, alacaklı devletlerle anlaşarak, 75 milyon lira tutarındaki borçları 32 milyon liraya indirmeyi başardıktan sonra Herzl’le görüşmeyi kestiğini belirtmektedir (Prof. Vahdettin Engin, (“Pazarlık”, s. 136). Ülkeyi I. Dünya Harbi’ne sürükleyen İttihatçılar ülkeden kaçtıklarında borç dış miktarı 400 milyon liraya yükselmişti! ./…