Ülkemizde, 07.09.1946 tarihinden itibaren devalüasyonlar yaşanmaktadır. Bu tarihte 2. Dünya Savaşının olumsuz etkisinin azaltılması, dış ticaret dengesinin kurulması gerekçesiyle % 40 oranında devalüasyon yapılmıştır. Bir Doların değeri 2,82 Lira olmuştur. Bundan sonra 04.08.1958 tarihinde Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı devalüasyonu gerçekleştirilmiştir. Bir Dolar, 9 Liraya eşitlenerek, % 220 oranında değer yitirmesine tanık olunmuştur. On iki yıl sonra 10.08.1970 tarihinde % 66 oranında devalüasyon yapılmış ve 1 Dolar, 15,15 Liraya eşitlenmiştir. Bu tarihten itibaren devalüasyonlar kısa aralıklarla yinelenmiştir. Yani, Liranın değer kaybı bitmemiştir. 24.01.1980 tarihinde bir kez daha %33 oranında devalüasyon yapılmıştır. Bu devalüasyondan sonra da Liranın değer kaybı sürmüştür. 05.04.1994 tarihinde % 38 oranında bir devalüasyon daha yaşanmıştır. 2001 yılına gelindiğinde ise sabit kur rejiminden dalgalı kur uygulamasına geçildi. Bu günden sonra sürekli devalüasyon vardır. Enflasyon ve devalüasyon kıskacında yaşıyoruz. Yapılan bütün devalüasyonlar, liberalleşmenin genişletilmesi, gelir dağılımının bozulması, kamu ekonomisinin yok edilmesi, kamu yatırımların ortadan kalkması ve sosyal devletin bitirilmesi politikasının nirengi noktasıdır. Sermaye birikim yöntemi olarak kullanılmıştır. Ama en derini, en acımasızı 24.01.1980 tarihine olanıdır. Çok büyük bir makas değişikliği olmuş, rotamız tümüyle değiştirilmiştir. Halen de kesintisiz olarak sürdüğünü düşünürüm. Aldığımız eğitim nedeniyle 1946 ve 1958 devalüasyonlarını kitaplardan öğrendik. 1970 yılındakini, fındık üreticisi bir genç olarak yaşadım. Somut olarak fiyatlar üzerindeki etkisini, pahalılığı gördüm. 24.01.1980 tarihindeki devalüasyonun tam da içindeydim. Tüm etkisini hissettim. Öğrenilen bilgilerle yorumlayıp anlamaya çalıştım. Hatta görevim nedeniyle ekonomi ve tarımsal destekleme alım politikaları üzerindeki etkisini analiz ederek, yaşadım. Yani, akranlarım gibi 1970 yılındakinden başlayarak tüm enflasyon ve devalüasyon sarmalının içindeydik. Tümü de kötü yönetimin göstergesidir. Daha önceleri 10 ilâ 12 yıl arasında olurken 24.01.1980 tarihinden itibaren ülkemizin her 3 ilâ 7 yıl arasında ekonomik krize girdiği bilinmektedir. Bazı krizlerden hızla çıkılmış ise de bazıları süreğen olmuştur. 2018 tarihinden itibaren süreğen bir ekonomik krizin içinde yaşamaktayız. Sistemin barındırdığı çelişkileri, hep birlikte yaşıyoruz. Kötü yönetimin olumsuz etkisi, her gün artarak sürmektedir. Her bir devalüasyon, yurttaşın fakirleşmesiyle sonuçlanmıştır. Daha doğrusu, toplumsal katmanların bir kısmı artan yoksulluğu yaşarken üst katmanların büyüyen zenginleşmesi sürecini gözlemleyerek yaşamımızı sürdürdük. Özellikle 24.01.1980 tarihinden sonra çalışanların ulusal gelirden aldığı pay, %40’lardan % 25’lere inmesiyle somutlaşmıştır. ***Ancak, bu erimeden bağışık bir toplumsal kesim vardı: Esnaflar. Nüfus payları kadar milli gelirden pay alarak, nispeten ekonomik güçlerini ve durumlarını koruyorlardı. Elimizde son yıllara ait tüm veriler bulunmamakla birlikte gözlemlerimiz, 1995 tarihli gümrük birliği anlaşmasından ve 2000 yılında dalgalı kur rejimine geçilmesinden sonra esnafların da milli gelirden aldığı payın sürekli azaldığı yönündedir. Bu köşede 02.07.2024 tarihli yazıda açıklandığı üzere esnaf ve sanatkârların işyeri açma, kapatma, iş ve meslek değişikliğine ilişkin istatistiklerin analizinden çıkan sonuç şudur: Artan nüfusa karşın iş yeri açma sayısında ciddi bir azalma bulunmaktadır. Kapatılan işyeri sayısında ise çok büyük bir artış yaşanmaktadır. İş ve meslek değişikliği sayısında olağanüstü bir artış gözlenmektedir. Ülkemizdeki işletmelerin yapısı göz önüne alındığında dikkati çeken ölçüde esnaf işletmelerinin iş ve meslek değişikliği ile kapanması gerçekliği vardır. Bu hayra alamet değildir. Bu kriz, öncekilerden farklıdır. Bu köşede 11.06.2024 tarihinde kredi kartı aracılığıyla gerçekleşen tahsilâtlar için esnafın fahiş komisyon ödediğini dile getirmiştim. Sonrasında dar gelirlilerin alım gücünün düşmesi nedeniyle işletme cirolarının miktar ve oransal olarak azaldığını, buna karşılık giderlerin arttığını da belirtmiştim. Esnaflar, son 45 yılda ilk kez büyük yoksulluk yaşamaya başlamıştır. Hazırı tüketerek, tasarruflarını eriterek günlerini ötelemektedir. Esnaflar, tam anlamıyla fakirleşme sürecini yaşamaktadır. Bütün bu yaşananlar, esnaf işletmelerinin, daha fazla oranda kapanması gerçekliğiyle tanışacağımızı göstermektedir. Süreğen ekonomik kriz, bu kez esnafları da vuracaktır. Esnaf işletmelerin kapanması, daha fazla işsizlik, daha fazla yoksullaşma demektir. Belki de, ülkemizin en derin ekonomik krizinin içindeyiz. Sorun, geçici ve anlık kredilerle çözümlenemeyecek oranda süreğenleşmiştir. ***Kanımca, ekonomi yönetimi durumun vahametini görmek istememektedir! Köylünün, çiftçinin, üreticinin, yetiştiricinin, işçinin, memurun, emeklinin bitmesinden sonra bu kez de esnafın bittiğini göreceğiz. Enflasyon ve devalüasyon sarmalı, toplumun zayıf kesimlerini vurmaktadır. Milli gelirden aldığı pay, sürekli olarak azaltmaktadır. Ekonomik krizin esnaflar üzerindeki etkisi, bu sefer çok ağır olacağa benzemektedir. Dalgalı kur rejimiyle sürekli devalüasyon içinde yaşanırken kamu otoritesi talebi azaltma, enflasyonu düşürme adına sorunu teşhiste yanılmaktadır. Bu kez yaşananlar, 1999-2001 dönemindeki krizin benzeri değildir. Dolayısıyla tanısı aynı olamaz. Alt gelir gruplarını açlığa mahkûm ederek, talep azalması sağlanamaz. Bu işin sonunda, birçok esnaf işletmesinin artan oranda kapanması sürecini yaşayacağımızı göstermektedir. Bütün bunlar, hayra alamet değildir! Umarım, yanılıyorumdur!