Yoğun enformasyon sağanağı içerisinde faydalı bilgilerin yitip gitmesi çağımızın en ciddi sorunlarından biri. Rusya Devlet Başkanı Putin’in 5 yıl aradan sonra Batılı bir gazeteciye verdiği röportajın akıbeti de benzer şekilde enformasyon seline kapıldı değerli Yeşilgiresun okuyucuları. Oysa 2 saat 7 dakikalık bu röportajın Türkiye’de yalnızca Batı medyasının kıymetlendirdiği şekilde değil, geniş bir biçimde, Türk insanının gözünden analiz edilmesi gerekirdi. En azından gazetemizin bu köşesine elimden geldiğince konuyla ilgili notlarımızı düşelim. Röportajı şu noktalar üzerinden değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim: a) Tercih edilen gazetecinin kimliği b) Putin’in, Ukrayna toprakları ve Karadeniz kıyılarındaki hak iddialarını içeren uzun bir tarih dersini andıran söylevi c) Rusya’nın Birinci Soğuk Savaş sonrasında Batı’ya entegre olma çabalarının ABD tarafından nasıl engellendiği d ) Savaşın bugünkü gidişatı e) ABD’de Kasım ayında yapılacak seçimin favorisi olduğu gün geçtikçe netleşen Donald Trump’a ve 2025 yılında yeniden şekillenmesi kaçınılmaz olduğu anlaşılan Rusya-ABD ilişkilerine dair mesajlar. Röportajı yapan Tucker Carlson yakın zamana kadar ABD medyasında sağ kesimin kalesi Fox News’te çalışmaktaydı. 2020 seçimlerine dair yorumları ve 6 Ocak 2021’deki Kongre Baskını vakasına ilişkin yayınları neticesinde Fox News, Carlson ile yollarını ayırdı. Azılı bir Trump ve aşırı sağ politikalarının destekçisi olan Carlson, 2023 yılının Mayıs ayından itibaren sosyal medyada bağımsız olarak gazeteciliğe devam etti. Kremlin yönetiminin 5 yıl sonra Batı’ya vereceği mesajlar için Trump destekçisi bir basın mensubunu seçmesi önemli. Mesajlar yalnızca ABD kamuoyuna değil, ABD’nin müstakbel başkanına verildi. Gelelim ikinci kısma, yani Putin’in tarih dersine. Putin, Kırım ve Odesa’nın kendilerine ait olduğu fikrini, Çar Büyük Petro döneminde yani 17’inci yüzyıl sonunda başlayan ve 18’inci yüzyılda tırmanarak süren Osmanlı-Rus Savaşları’nda Rus İmparatorluğu’nun kazandığı zaferlere dayandırıyor. Bu bölgelerin Ukrayna’ya verilmesi ile ilgili olarak suçladığı kişiler ise SSCB’nin ilk liderleri Lenin ve Stalin. Putin’in bu tartışmalı tarih anlayışını burada daha fazla irdelemeye, bana tahsis edilen köşenin sınırları yetmeyeceğinden siz okurlarıma fikir verecek bu kısmıyla noktalıyorum. Gelelim üçüncü bölüme. Putin’in Birinci Soğuk Savaş’ın bitimiyle beraber Batı’nın Rusya’yı kandırdığı iddiasına. Doğrudur, SSCB’nin parçalanmasına imza koyan dönemin SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri Gorbaçov Batılı muhataplarının, NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair verdikleri sözlü garantilere ikna olmuştu. Konuyla ilgili hiçbir yazılı garanti almayı “akıl edemeyen” Rus liderliği aradan geçen 22 yılda NATO üyelerinin sayısının iki kat arttığını izlemek zorunda kaldı. Bu ilerleyişi durdurmak için son şansları olarak da Ukrayna ile savaşmayı gördüler.
RUSYA KAZANAMASA DA, YENİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLVe dördüncü bölüm. Savaşın bugünkü gidişatında Rusya’nın sahada yenilmesinin mümkün olmadığını, dahası Batı’nın ekonomik ambargolar yoluyla Rusya’yı çökertme beklentisinin gerçekçi olmadığını ifade ediyor Putin. Nitekim 2022 yılının Şubat ayı itibarıyla yeniden alevlenen Ukrayna-Rusya Savaşı’nın bugün geldiği durum Putin’i doğruluyor. Ukrayna’nın Haziran ayında başlattığı ancak hiçbir stratejik hedefe ulaşamayan karşı saldırısında Genelkurmay Başkanı Valery Zaluzni geçen hafta günah keçisi ilan edilerek görevden alındı. Batılı ülkelerin Ukrayna saldırısını sürdürmek bir yana, savunmasını sağlayacak mühimmatı bile sağlaması zor görünüyor. Bu noktada Alman askeri tarih uzmanı Profesör Sönke Neitzel’in sözlerine kulak vermekte fayda var: “Gayri Safi Yurt İçi Hasılasının yüzde 6’sını ve bütçesinin yüzde 30’unu savunma ihtiyaçlarına yönlendiren Kremlin yönetimi, endüstrisini savaş şartlarına uyarladı. Yaptırımlar Rus ekonomisini boğamadığı gibi tank ve topçu silahlarının ve mühimmatının üretimi olağanüstü arttı.” Prof. Neitzel’in sözlerinde haklı olmasının ötesinde, Ukrayna ordusunun ele geçirdiği Rus silahları ve hatta İran’dan temin ettikleri kamikaze dronların motor ve elektronik aksamlarının ABD, Kanada, İsviçre ve Çek Cumhuriyeti kaynaklı olmaları da konunun bir başka ilginç boyutu. Ve gelelim son maddeye.
TRUMP-PUTİN PASLAŞMASI BAŞLADIAvrupa gibi Kremlin yönetiminin de Kasım ayında ABD’de başkanlık yarışından Trump’ın galip çıkma seçeneğini satın aldığı anlaşılıyor. Putin röportajda, Trump ile ilk başkanlık döneminde sorun yaşamadığına işaret ederken, önemli olanın ABD’deki “siyasi ve ekonomik elitin” yaklaşımının değişmesidir diyor. Trump’ın da ilk başkanlık döneminde müesses nizam ile kavgası hatırlanacak olursa, Beyaz Saray’a yeniden seçilmesi halinde ABD-Rusya ilişkilerinin normalleşmesi için ilk hedeflerin kimler olacağı anlaşılabilir. Trump’ın baskısından yalnızca Rusya’yı düşman gören elitler değil, bazı NATO üyelerinin de nasiplerini alacağı muhakkak. Nitekim Putin-Carlson röportajından bir gün sonra Trump, Güney Karolayna’daki kampanya konuşmasında NATO’ya karşı mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen müttefiklerini Rusya’nın insafına terk edeceğini ilan etti.
MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI VE HAYIRLI ERTELEMEŞimdi sırada 16-18 Şubat tarihlerinde 60’ıncısı düzenlenecek Münih Güvenlik Konferansı var. 2019 yılından bu yana uluslararası jeopolitik arenadaki sertleşen gelişmeler çerçevesinde bu konferansın önemi Davos Ekonomik Forumu’nu aştı. Konferansta Rusya’nın Baltık ülkeleri ve Almanya’ya yönelik askeri tehdidi gündemin ana maddesi olacak. Muhtemelen Avrupalı liderler de bu organizasyon vesilesiyle Trump’a karşı cevap haklarını kullanacaklar. 2018 yılının Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 73’üncü çalışma döneminin açılışında yaptığı konuşmada dönemin ABD Başkanı Trump “Küreselleşmenin Ölümünü” ilan etmişti. 2019 yılının 15-17 Şubat tarihlerindeki 55. Münih Güvenlik Konferansı ise İkinci Soğuk Savaş’ın işaret fişeklerini ateşlemişti. Rusya Devlet Başkanı Putin’in 12 Şubat’ta gerçekleşmesi planlanan ancak Nisan ya da Mayıs ayına ertelendiği anlaşılan Türkiye ziyareti için bu röportajı etraflıca irdeleyip, Trump-Putin mesajlaşmalarını yakından takip etmek bölgemizin geleceğine dair çizilecek .olitikalar açısından hayırlı bir erteleme olmuştur desek yeridir.