Yüzde 259 Oranındaki Zam

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 2014 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kanundan önce 1995 tarihli 4077 sayılı Kanun yürürlükteydi. 4077 sayılı Kanun ile mevzuatımıza ilk kez “tüketici” kavramı girmiş ve korunmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştı. Ankara İl Müdürü sıfatıyla, 1995 yılında Yasanın ilk uygulamasını gerçekleştiren bir insan olarak tüketicilerin haklarının aranması hususunda çok sayıda deneyim yaşamıştım.Her iki kanun, tüketicilerin haklarını koruyan düzenlemeler olarak düşünülebilir. Ancak, yaklaşık otuz yıllık bir uygulamanın sonucunda bende oluşturduğu kanaat tam tersi yöndedir. Kamu otoritesince, ekonomi ve ticaret ilişkin birçok düzenlemenin içi boşaltılarak, piyasaya alan açılarak “tüketici” sıfatı verilen insanların küçük çıkarlarının peşinde koşarak perişan olmalarının önü açılmıştır. İnsanların, bir sorun karşısında çözüm ararken günlerce, haftalarca, hatta yıllarca enerjilerini harcamasından öte geçememektedir. Basit düzenlemelerle kolayca çözülebilecek bir sorun, tüketicinin hak arama yolları denilen bir sürece bırakılmıştır. Kamu otoritesi tarafından vatandaşlarının hakları korunması gerekirken “tüketici” olarak tanımlanıp insanlar, gladyatörlerin arasına yem olarak salınmıştır! Bu genel açıklamadan sonra bir kamu bankasından konut kredisi alınması sonucunda borçlu kişinin dört ayrı sigorta uygulamasına muhatap olmasını, bu sigortalara ait primdeki artışı, artış oranlarını ele alacağım. 6502 sayılı Yasanın birçok maddesinde bu tür uygulamaları engelleyen düzenlemeler olmasına karşın yaşananlardan söz edeceğim. Kredi talep ederken kişinin, sigorta primini ödeme hususunda taahhüt vermemesi durumunda krediyi alamayacağını dile getirmeyeceğim. Yasanın, 1, 4, 5, 6, 32 ve 38. maddelerine aykırılık söz konusu olmakla birlikte sorunun bu yönünü değil, enflasyon ile ilişkisini ve tezadı vurgulamak istiyorum. Vatandaş, tüketiciye dönüştürüldüğünde, piyasada nasıl yem olduğunu göstereceğim. Konut kredisinin kullanılması nedeniyle kredi miktarına orantılı olarak bir hayat sigortası poliçesi oluşturulmuştur. Ayrıca, zorunlu deprem sigortası yapılmıştır. Bunların yanında bir mevduat hesabına kredi açılması nedeniyle bankanın tanımıyla “Kredili Mevduat Hesabı”na da sigorta primi kesilmektedir. Dördüncü olarak da banka, konut sigortası poliçesi düzenlemektedir. Yani, bir koyundan dört “post” çıkarılmaktadır. Söz konusu konut sigortası için 2022 yılında 723,54 TL prim ödenirken 2023 yılında %161 artışla 1.900,- TL’ sına ve 2024 yılında %259 artışla 6.815,30 TL’ sına çıkmıştır. İnternet ortamında biraz araştırma yapınca sorunun bireysel değil, toplumsal olduğu kanısına vardım. Konuya ilişkin yüzlerce itiraz ve şikâyet var. Her birinin de enflasyon oranının iki üç katına çıkarılan sigorta primine yönelik görülmektedir. *** TÜİK’e göre 2021 yılında % 36,08, 2022 yılında % 64,26, 2023 yılında % 64,77 oranında tüketici enflasyonu gerçekleşmiş! Diğer kurumsal enflasyon göstergelerini dikkate almasak dahi son üç yılda yüksek enflasyon olgusunu yaşadığımız bir gerçekliktir. On iki aylık ortalamalara göre sırasıyla % 19,60; %72,31 ve % 53,86 oranında enflasyon yaşanmıştır. TÜFE, 2021 yılının Ocak ayında 583,38 iken 2022 yılının aynı ayında 1129,03 olmuştur. 2023 yılında 2105,17 iken 2024 yılının ilk ayında 3035,59 olmuştur. Yukarıda açıklanan konut sigortası primleri, TÜİK’in enflasyon endeksine uygun olarak artış gösterseydi, 2023 yılında 1.130,- TL ve 2024 yılında 1.945TL olması gerekirdi. Aradaki farkın, ne kadar fahiş olduğu görülmektedir. Güya, ilgili bakanlık fahiş fiyat denetimi yapmaktadır. Fahiş fiyatı küçük esnaflarda, pazarlarda aramaktadır! Bankalar, sigorta şirketleri akıllarına gelememektedir! Hele, varlık fonu şirketi olunca hiç mi hiç akıllarına gelmemektedir! ***Kamu bankasının acenteliğini yaptığı üç sigorta şirketinin birleşmesinden oluşan sigorta şirketi tarafından uygulanan zam, TÜİK’in belirlediği enflasyon oranının çok üzerindedir. Yoksa onlarda mı, TÜİK’ in verilerine inanmayıp, ENAG’ı gerçekçi buluyorlar? Çalışanların ve emeklilerin ücretlerine zam yaparken TÜİK’e esas alanlar, krediler nedeniyle uygulanan konut sigortası primine iki yılda ardı ardına % 161 ve % 259 oranında zam yapmasının tek anlaşılabilir nedeni olabilir! Gerek şirketler, gerek bankalar, gerekse ait oldukları varlık fonu, tüm kaynaklarını tüketmiş demektir! Hatta varlık fonunun, yurt dışından bulduğu 790 bin avroluk iki yıl vadeli krediye yıllık “Euribor+%4,25” oranındaki faizini konut kredisi kullananlara yükleme çabasıdır, demek mümkündür. Ne dersiniz?