SEÇİM BİTTİ, TUFAN NE ZAMAN?

Yeşilgiresun gazetesinin değerli okuyucuları, geçen hafta Fransa’daki erken genel seçimin ilk turunun ardından bu köşede yayımlanan makaleyi “7 Temmuz’dan sonrası tufan mı?” sorusuyla noktalamıştım. İkinci turda katılım oranı yüzde 66,63 olarak gerçekleşti. 1997’den bu yana en yüksek düzeyde gerçekleşen katılımın etkisi ve arada geçen bir haftalık sürede merkez partiler ile sol ittifakın yaptığı taktik hamleler sonuçları alt üst etti. 30 Haziran’da yüzde 34 oy alarak sandıktan birinci sırada çıkan aşırı sağ partiler 7 Temmuz’da üçüncü sıraya geriledi. Sol partilerin oluşturduğu “Yeni Halk Cephesi” seçimi birinci sırada tamamladı. Cumhurbaşkanı Macron’u destekleyen merkez partiler ise tahminlerin üzerinde sandalye alarak seçim yarışında ipi ikinci sırada göğüsledi. Peki bir hafta içerisinde neler olup bitti? Parlamentoda oluşan bu tablo Fransa’nın dertlerine çare olacak mı?
“CUMHURİYETÇİ CEPHE” BİR KEZ DAHA SIÇRADIBirinci tur ile ikinci tur arasında geçen bir haftalık sürede merkez partiler ile Yeni Halk Cephesi’nden 200’den fazla aday, birbirlerinin güçlü oldukları seçim bölgelerinde, karşı tarafın yararına adaylıktan çekildiler. Böylece aşırı sağ adayların ilk turda üstünlük sağladıkları çok sayıda seçim bölgesinde sandık başında yapılan ittifaklarla dengeler tersine döndürüldü. Fransa siyasetinde bu ilk defa başvurulan bir yöntem değil. Geçmişi 1955 yılına kadar dayanıyor. 1955’te yine Fransa’nın şiddetli bir sosyo-ekonomik krizden geçtiği süreçte, dönemin Başbakanı liberal eğilimli Radikal Parti’nin lideri Edgar Faure seçim kararı aldı. Cezayir’deki bağımsızlık savaşının da şiddetlendiği günlerde Pierre Poujade liderliğindeki aşırı sağ tırmanıştaydı. Faure de bu seçim kararıyla aşırı sağın önünü kesmeyi umuyordu. Nitekim dönemin Fransız basınının önde gelen isimlerinin de girişimiyle Sol partiler ve merkez partiler arasında “Cumhuriyetçi Cephe”nin temelleri atıldı. Bu cephe oluşumu 2 Ocak 1956 seçiminde amacına ulaştı ve hiçbir parti parlamentoda salt çoğunluğu sağlayamasa da Sosyalist siyasetçi Guy Mollet Başbakanlığında koalisyon hükümeti kuruldu. Ancak bu hükümet, bugün olduğu gibi Fransa’yı içerisinde bulunduğu siyasi krizden çıkarmak bir yana, kaosun daha da büyümesine engel olamadı. Fransa’da IV. Cumhuriyet son bulurken, krizi sona erdirmek için İkinci Dünya Savaşı kahramanı General de Gaulle göreve çağırıldı ve V. Cumhuriyet kuruldu. 1956’da aşırı sağın önü kesildi lakin Cezayir’deki çatışmaların gölgesinde, ekonomik sorunların da etkisiyle büyüyen kriz, peşinden 2 darbe girişimini de gündeme getirecekti. Bugünün Fransa’sına baktığımızda da manzaranın umut verici olduğunu söylemek mümkün değil. Seçimin sonucunda parlamentoda salt çoğunluğu elde ederek tek başına hükümet kuracak bir siyasi güç mevcut değil. Seçimin galibi olan sol ittifak “Yeni Halk Cephesi” de yekpare bir yapı değil. İçerisinde Boyun Eğmeyen Fransa ( LFI ), Sosyalist Parti, Ekolojistler ve Fransız Komünist Partisi başta olmak üzere 4 farklı siyasi parti ve grubu barındırıyor. Cumhurbaşkanı Macron’un politikaları ile taban tabana zıt siyasetleri savunan bu parçalı yapının, hükümet kurma yetkisi alması halinde, bunu parlamentodaki hangi siyasi parti ya da grupla gerçekleştireceği tam bir muamma. Merkezdeki partilerin bir azınlık hükümeti kurması siyaseten mümkün değil. Aşırı sağ, kendisine karşı kurulan ittifakın “seçmen iradesine karşı kurulmuş bir komplo” olduğu söylemiyle önümüzdeki günlerde sahneye çıkarsa Fransa’nın yeni bir seçime gitmesi de ihtimal dahilinde olacaktır. Dahası ortaya çıkan sonucun hemen ardından 8 Temmuz’da Başbakan Gabriel Attal’ın istifası beklenirken, Cumhurbaşkanı Macron’un, ülkenin istikrarı adına Attal’dan istifa etmemesini istemesi sürecin en dikkat çekici gelişmesi olarak not edilmeli.
AVRUPA ÜZERİNDE HANGİ HAYALET DOLAŞIYOR? İngiltere’de artık ne denli “sol” olduğu şüpheli İşçi Partisi’nin 4 Temmuz gecesi 14 Yıllık Muhafazakar Parti iktidarına son vermesi ve ardından Fransa’da “Yeni Halk Cephesi”nin kazandığı görece zafer, ülkemizdeki kimi kesimlerde “sol siyasetin” küresel şahlanışı olarak yorumlanmaya başladı. Hızını alamayanlar Türkiye’deki yerel seçim sonuçlarının Avrupa’daki sonuçların tetikleyicisi olduğunu iddia edecek noktaya da ulaştı. 39 yaşında ( 2001 ) Kraliçe Elizabeth’in danışmanlığına getirilen, 2008’de İngiltere Kraliyet Savcılık Ofisi’nin başına atanan, 2014 yılında Galler Prensi Charles tarafından “Sir” unvanıyla onurlandırılan İngiltere’nin İşçi Partili Başbakanı Keir Starmer’in solculuk performansını izlemek muhakkak ilginç olacaktır. İngiltere sol siyasetinin simge isimlerinden Jeremy Corby’yi Filistin yanlısı açıklamalarından dolayı anti-semit ilan ederek ihraç eden Starmer’in İşçi Partisi, Brexit, Ukrayna-Rusya Savaşı ve İsrail’in Gazze’de süren katliamına dair devlet politikalarından farklı bir yol izlemeyeceğini seçimi kazanmasının ilk haftasında ilan etti. Marks ve Engels, 1848’de Londra’da yayımladıkları “Komünist Manifesto”da Avrupa üzerinde dolaşan bir hayaletten bahsetmekteydiler. 176 yıl önce o hayalet “komünizmdi”. Bugün ise risklerin hesap edilemez hale geldiği dünyamızda, istikrarsız siyasi süreçlerin her an Batı Avrupa’ya taşıyabileceği savaşların hayaleti dolaşmakta.