Toptancı bir yaklaşımla insanları suçlamak, karalamak doğru değildir. Mal bildiriminin verilmesiyle ilgili genellemeler yapmak da böyledir. Ancak, ülkemizdeki mal bildiriminin gerçekliğinde çok ciddi sorunlar vardır. Mal bildirimi neden, niçin verilmektedir? Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele için haksız mal edinilmesinin ve gerçeğe aykırı bildirimde bulunulmasının önlenmesi amacıyla bu düzenlemenin yapıldığını anlıyoruz. Acaba, öyle mi? Yasanın hükümleri, rüşvet ve yolsuzlukları önlemede yeterli midir? ***3628 sayılı Kanun, kapsamına aldığı memurlar ve diğerlerinin mal bildirimi yapmasını zorunlu kılmıştır. Yasa incelendiğinde, mal bildirimi verme zorunluluğu kapsamına girenlerin sayısının az olduğu kanısını oluşturmaktadır. Kamu görevlileri başta olmak üzere kamu ile ilgili birçok meslek mensubunun da mal bildirimi vermesi gerekiyor. Bunların dışında seçilmişlerin birçoğu da mal bildirimi vermektedir. Cumhurbaşkanı yardımcısı, bakanlar, siyasi parti başkanları, noterler, gazete sahipleri, kısmen gazeteciler, oda, vakıf ve kooperatif yöneticileri, denetçileri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, kamuya yararlı derneklerin yöneticileri ve denetçileri, yeminli mali müşavirler mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Ayrıntıları, 19.04.1990 tarih ve 3628 sayılı Yasada ve ilgili Yönetmelikte yer almaktadır. Bu Yasadan önce 09.08.1983 tarih ve 2871 sayılı Kanun uyarınca mal bildirimi yapılmaktaydı. Önceki Yasanın kapsamı, halen yürürlükte olana göre dardır. 2871’den önce 10.06.1949 tarih ve 5440 sayılı Yasa hükümleri uyarınca mal bildirimi yapılmaktaydı. Yürürlükteki Yasa ile kapsama alınanların sayısında artış olmasına karşın rüşvet ve yolsuzluk azalmış mıdır? Bugün itibariyle 3628 sayılı Yasanın kapsamına giren insan sayısı, olsa olsa altı milyon civarındadır. Seksen beş milyonu aşan ülkemizin nüfusu içinde çok küçük bir sayıdır. Göreve başlama ve ayrılma tarihinin yanında her beş yılda bir yenilenmesi de sorunun başka bir ayağını oluşturmaktadır. Mal bildirimi gizliliği, üzerinde tartışılması gereken bir konudur. Bu denli bir gizlilik kuralına karşı olduğumuzu da vurgulayalım. Özellikle seçilmişler için gizliliğin olması demek, “Saklanacak bir şey mi var?” sorusunu akla getirmektedir. Mal bildiriminin kapsamına girmeyen para, mal ve gelirlerin mevcudiyeti de mal bildiriminin gerçekliğini, ortadan kaldıran bir başka husustur. Yasaya göre her biri için ayrı olmak üzere aylık net ödemenin beş katından fazlası için bildirim yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu ne demektir? Örneğin, net aylık ücreti 50 bin lira olan birisi için bir kalemde 250 bin lira, sekiz ayrı kalemde ise toplam 2 milyon lira ve altındaki meblağın beyan dışında kalmasıdır. Bu biçimde bir sınır koyan beyan yöntemiyle rüşvet ve yolsuzluk önlenebilir mi? Kabul edilmelidir ki, açıklanan limit altında kalan meblağın beyan edilmemesini sağlayan sınırlama nedeniyle mal bildirimi düzenlemesi yeterli değildir. Bu Yasa hükmü ile rüşvet ve yolsuzluk önlenemez.Bu Yasanın yetersizliğinin ötesinde başka sorunlar da vardır. 1984 yılında Gelir Vergisi Kanununun 114 ve izleyen maddelerinin yürürlükten kaldırılması ile birlikte gelir vergisi mükelleflerin yıllık beyannamesinin yanında vermekle yükümlü olduğu servet beyanı verme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Tam kırk yıl oldu. Bu kritik tarihi, tüm emeklilerle anımsatırım. Bu düzenlemenin ortadan kaldırılmasından sonra rüşvet ve yolsuzluk daha da artmıştır. Bu kritik tarihten sonra sermaye birikimi de acımasızca hızlanmıştır. Gelir dağılımı bozulmuştur. Çalışanların, emekçilerin milli gelirden aldığı pay sürekli azalmıştır. Kırk yılın son yirmi yılında ise çalışanların milli gelirden aldığı pay, %40’lardan, % 20’lere düşmüştür. Asgari ücretlinin de, memurların da emeklinin de bugün yaşamakta olduğu geçim sıkıntısının temelinde, tüm düzenlemelerin sermayenin lehine, çalışanların aleyhine yapılmasında yatmaktadır. Mal ve servet beyanıyla, daha doğrusu beyansızlığıyla sermaye birikimi ve gelir dağılımının bozukluğu arasındaki ilişkiyi emekliler başta olmak üzere herkes görmelidir. Diğer ayağı ise kayıt dışı ekonomidir. Kayıt dışı ekonomi, vergisi ödenmeyen kâr demektir. Vergisini ödeyene karşı haksız rekabet demektir. Rant ekonomisinin oluşturduğu vergisiz kazançtır. Haksız kazanç, toplumun ahlakının bozulması demektir. Özellikle taşınmaz rantı, emlak ve araç komisyoncuğu, haksız kazancın beşiğidir. Hırsızlık, yolsuzluk, fuhuş, uyuşturucu gibi birçok alandan beslenen kayıt dışı ekonomi, hepimiz için büyük bir tehlikedir. Bu tehlikenin arkasında da siyasetçiler bulunmaktadır. Siyaset dünyası, bunları beslemekte ve korumaktadır. Özetle ve önemle ülkemizin, kayıt dışı ekonomiden kurtulması zorunludur. Emekliler ve çalışanlar, kayıt dışı ekonominin, gelir dağılımını bozduğunu, aylık gelirlerini azalttığını, daralttığını anlamak zorundadır. *** Bütün bu sorunların çözümü yok mudur? Elbette vardır. Bunun için kararlı bir irade gerekir. Kararlı iradeyi harekete geçirecek toplumsal güce gereksinim vardır. Bu gücün temelini emekliler, çalışanlar oluşturmak zorundadır. Emekliler, maaşlarının, hukuki düzenlemeler yoluyla azalmasını, enflasyon yoluyla alım gücünün düşmesini önlemek ve reel olarak artmasını istiyorsa sivrisineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutacak iradeyi ve örgütlülüğü göstermelidir. 3628 sayılı Yasanın kapsamına giren insan sayısı ivedi olarak artırılmalıdır. İstisnasız tüm seçilmişlerin her yıl mal bildirimi vermesi ve aleni olması sağlanmalıdır. Bildirim yapma zorunluluğu olan tüm bireylerin beş yılda bir yerine her yıl bildirim vermesi sağlanmalıdır. Gizliliği sağlayan düzenleme ortadan kaldırılmalıdır. Hiçbir esnekliğe ve sınırlamaya tabi tutulmadan mal bildirimi yapılmalıdır. Kişiler, hiçbir boş alan bırakmadan malının tümünü açıklamalıdır. Bunun için kamuoyu oluşturulması, seçilmişlere baskı yapılması gerekli ve zorunludur. Gelir vergisi mükellefi olup yıllık beyanname verenlerin sayısını artıracak düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, bunların her yıl, servet bildirimi yapması da sağlanmalıdır. Mal bildiriminin verilmesiyle birlikte harekete geçecek olan merkezi bir analiz kurulunun kurulması ve çalışması sağlanmalıdır. Bu kurul, kendisine gelen tüm mal bildirimleri analiz etmelidir. Kamu otoritesi, diğer kurum, kuruluş ve özel sektörün elindeki tapu, araç, vergi, sigorta, tüketim ve benzeri kayıtlarla malvarlığının karşılaştırılmalı analizi yapılmalıdır. Gerektiğinde kişinin bilgisine başvurma, suç duyurusunda bulunma yetkisi de tanınmalıdır.